Merhabalar değerli işçi, emekçi arkadaşlarım;
Dilim döndüğünce sizlere turizm sektöründe sıklıkla gördüğümüz işçi sorunlarından bahsetmeye çalışacağım.
Öncelikle turizm denildiğinde sektör dışından olan ya da bu sektörde çalışmayan birçok kişinin aklına deniz, kum, güneş üçlüsünün gelmesi alışılagelmiş bir düşünce. Ancak sektörün içine girdiğimizde bu durumun dışardan görünenden çok farklı olduğunu anlayabiliyoruz. Başlıca problemler olarak; adaletsiz gelir dağılımı, gereğinden fazla ve kanuna uygunsuz çalışma saatleri, çeşitli meslek hastalıkları, kadın çalışma arkadaşlarımızın maruz kaldığı taciz olayları, hiyerarşik yönetim düzeninde departmanlar arasındaki çıkar çatışmaları veya anlaşmazlıklar ve bunlar gibi daha birçok sebep sıralayabiliz. Bunlardan kısaca bahsedecek olursak sırasıyla;
Adaletsiz gelir dağılımını ele alacak olursak; turizm sektöründe yüksek ücret almak ancak iyi pozisyonda çalışma ile olmaktadır. Nedir bunlar derseniz eğer; departman müdürü, asistan yönetici veya üst yönetim kadrosunda çalışanlar herhangi normal bir personelden 4-5 kat hatta daha fazla gelir elde etmektedir. Örneğin F&B departmanında komi yada garson olarak çalışan işçinin maaşı departman müdürünün 4/1’i kadardır Hatta daha az olduğu tesisler de maalesef sektör içerisinde varlığını sürdürmektedir. Buna ek olarak çalışılan mesailerin ekonomik karşılığını alamamak ve yine adaletsiz paylaşılan bahşişleri de bu hususta sayabiliz. Bugün geldiğimiz noktada ileriye yönelik çözümler üretilmeye çalışılsa da bunu yapan tesis sayısı iki elin parmak sayısı kadar maalesef. İşletmeler sürekli tesisin zararından, sezonun iyi geçmediğinden bahsedip personellerine “biz kazanamadık siz de idare etmeye çalışın, bu sene maaş zamları beklenenden az olacak ya da olmayacak” diyerek; eğer olacaksa bile sürekli bu tarihleri ileri atmaya çalışmaktadır. Burada şunu sorabiliriz patronlarımıza: Bindiğiniz arabalar en lüks markaların son modelleri, evleriniz havuzlu villalar olurken, işçinin emekçinin hakkıyla kazandığı zammını vermeyerek nereye kadar kaçabilirsiniz? Elbet adaletin terazisi bir gün sizi de kefesinde tartar, diye umarak diğer konulara geçiyorum.
Sabah kalk, akşam kalk, gece kalk derken turizmci yatağını görüyor mu acaba diye bir giriş yapsak hiç de yanlış olmaz. Şöyle ki sektör vardiyalı çalışma üzerine faaliyet vermektedir ve bu doğrultuda ortaya çok enteresan çalışma saatleri çıkmaktadır. Örneğin mesai süresi normalde 8 saat, bazı durumlarda yoğunluğa bağlı olarak artış gösterebiliyor. 10, 12 hatta 16 saate kadar çıktığı da oluyor. Ancak iş yoğunluğu olduğunda fazla çalışması istenilen işçinin dinlenme süreleri göz önüne alınmıyor. Bunu şöyle bir örnekle anlatabiliriz: Gece mesaisi yapmış olan bir işçi gün içerisinde tekrar akşam vardiyasında çalışmak zorunda kalabiliyor. Hatta biraz daha ileri giderek akşam vardiyasından sonra tekrar sabah vardiyasında çalışmak zorunda kalabiliyor. Turizm dilinde buna verilen isim C-B-A paradoksudur. Sonuç olarak 40 saat içerisinde işçi toplam 3 vardiya yani 24 saatini çalışarak geçiriyor. Çözümü çok basit. Aslında 1 yada 2 kişi daha ekibe dahil edilip işçinin dinlenme süresinden çalmadan ve çok daha verimli bir çalışma ortamı oluşturulabilir. Ancak değerli patronlarımız kar marjı düşmesin diye bütçe planlamasını çalışanın sağlığından keserek oluşturuyor ve buna göre her departmana belirli sayıda personel alınıyor. Umuyorum ki gelecekte yıllık planlamalar yapılırken çalışanların da insan olduklarını akıllarına getirip hareket ederler.
Arkadaşalar her sektörde olduğu gibi turizmde de birçok meslek hastalığı yaşamaktayız. Bunların başlıcaları varis, skolyoz ya da iskelet sisteminde oluşan duruş bozukluğu, görme kaybı, eklem ve kas ağrıları gibi rahatsızlıklar. Bu saymış olduğumuz hastalıkların hemen hemen hepsi genelde yoğun tempoda ve ayakta çalışmaya bağlı gerçekleşmektedir. Görme bozukluğu ise ofis personellerinde ya da bilgisayar ile yoğun sürelerde çalışan arkadaşlarımızda görülmektedir. Zaman zaman özellikle yaz aylarındaki yoğun sıcağa maruz kalıp dış çevrede çalışan arkadaşlarımızda sıcağa bağlı alerjenik reaksiyonlar ya da bayılma durumları meydana gelmektedir. Bu saymış olduğumuz özellikle fiziksel hastalıklar için dinlenme süreleri artırılabilir, bazı departmanlarda çalışma alanları tekrar dizayn edilip oturarak çalışılabilecek bir ortam oluşturulabilir. Çalışan konforunu ön planda tutan birkaç işletmeyi bu konunun dışında tutalım ancak onların da herkese yetecek kadar geniş bir çalışma alanı yok maalesef, çoğunluk 50 sene önceki düzende çalışmaya mecbur bırakılıyor.
Çok utanç verici çok hassas bir konuya geldik. Yaşadığımız toplum özelinde gerçekten çok büyük bir sorun teşkil eden kadına yönelik taciz ve zaman zaman psikolojik şiddet uygulaması maalesef ki turizm işletmelerinde de var. Genelde ast personel üst yöneticinin uygunsuz hareketlerine maruz kalıyor ve bu durumu çoğu zaman işini kaybetme korkusu ya da utanma duygusu sebebi ile şikayet edemiyor. Bazı işletmeler bu gibi durumlarda genelde ast mağdur personelin işine son vermek gibi utanç verici davranışlarda bulunmuşlardı. Ancak neyse ki günümüzde tüm işletmelerde kadınların hakları ön planda tutuluyor ve gelişen teknoloji ile birlikte mağduriyetlerini çok daha rahat bir şekilde kanıtlayabiliyorlar. Yine bir diğer husus, eskiye göre kadınların her sektörde aktif çalışma hayatına dahil olup kendi saygınlıklarını kazanması; olumsuz durumların önüne geçmekle kalmayıp yönetici olarak da çalışma arkadaşlarının haklarını savunmaya ve göz önünde tutmaya devam ediyorlar.
Ve artık geldik tüm personeli en çok zorlayan çalışma ortamındaki işleyişi en çok aksatan konuya: Yöneticilerin kendi arasındaki çıkar çatışmalarını personele yansıtmasından dolayı huzurlu bir çalışma ortamının ortadan kalkması. Bu gibi durumlarda yapılan işin bu tarz yöneticilerin her biri tarafından farklı yorumlanması ve bu doğrultuda personelin her iki taraftan da azar yemesi ile sonuçlanır. Eğer yönetici en üst pozisyonlardan birindeyse o zaman durumun vehameti daha da artmaktadır. Şöyle ki yapılan iş doğru olsa bile olumsuz bir söylemde bulunur ya da herkesin içinde personeli aşağılayıp azarlamaktan geri durmaz. Kendi dediği sistem işi zorlaştıran ve aksatan bir durum olsa bile gereksiz ego ile uygulatmaktan geri kalmaz. Herkesin bildiği ”yukarıda filler tepişir aşağıda çimler ezilir” sözünün vücut bulmuş hali resmen bu durumdur. Hatta bazen departman yöneticileri bile diğer departmanların personellerine yaptıkları işin içeriğini bilmeden akıl verip nasıl yapmaları gerektiği konusunda gelişigüzel yorumlarda bulunmaktadır. Sonuç olarak her sektörde olduğu gibi liyakat burada da devreye giriyor. Özellikle pandemi sürecinde sektörün kaybettiği kalifiye personellerin yeri de gelişigüzel dolduruldu. Artık sektöre dahil hiçbir fikri olmayan yönetici ya da personel olarak, çalışma ortamında destekten daha çok köstek olan insanlarla beraber çalışmak, fiziksel yorgunlukla birlikte zihinsel yorgunluğu da beraberinde getirdi. Oluşan bu olumsuz durumun bir an önce farkına varılıp ileriye dönük adımların atılmasını temenni ederek sözlerimi sonlandırıyorum.
Yukarıda da söylediğim gibi bir turizm emekçisi olarak elimden geldiğince sizlere sektöre dahil belli başlı temel sorunları anlatmaya çabaladım.
Tüm işçi, emekçi, hayata tutunmaya çalışan herkes için bu koşullarla hep beraber mücadele ederek çok daha güzel günler görmemiz dileğiyle.
Antalya’dan İşçi Gazetesi okuru