Sokaksız muhalefet(!) – Özgür Müftüoğlu

AKP hükümeti dış politikadan pandemiyle mücadeleye, eğitimden kentleşmeye kadar hemen her konuda inandırıcılığını kaybetti. Özellikle son dönemde ekonomi yönetiminin irrasyonel kararları ve bunun toplumsal yansımaları, siyasi iktidara güvenin hiç olmadığı kadar yitirilmesine neden oldu. Yapılan araştırmalar Cumhur İttifakı seçmenlerinin bile hükümetin ekonomik kararlarına dayanak olarak kullandığı TÜİK verilerine de hükümete de güvenmediğini gösteriyor.

Örneğin MetroPOLL Araştırma’nın Türkiye’nin Nabzı Aralık 2021 anketine göre AKP’li seçmenlerin yüzde 77,7’si, MHP’lilerin ise yüzde 86,3’ü iktidarın açıkladığı enflasyon rakamlarına inanmadığını söylüyor. 2021 yılı enflasyon rakamını TÜİK yüzde 36.08 olarak açıklamasına karşın, AKP’ye oy verenlerin yüzde 31,3’ü gerçek enflasyonun yüzde 50 ila yüzde 100 arasında, yüzde 46,4’ünün ise yüzde 100’ün üzerinde olduğunu belirtmiş. Cumhur İttifakının küçük ortağı MHP’lilerin ise yüzde 24,7’si gerçek enflasyonun yüzde 50 ila 100 arasında; yüzde 61,6’sı yüzde 100’ün üzerinde olduğu görüşünde.

Bir başka örnekse Aksoy Araştırma’nın anketi. Orada da, AKP ve MHP seçmeninin üçte ikisi geçtiğimiz senenin “kötü” veya “çok kötü” olduğunu söylerken; bu kesimin 2022’den umudu olanların oranı, yüzde 30’un üzerine çıkmıyor.

Bu veriler AKP’nin yaşamın gerçekliğinden tamamen koptuğunu ve kendi seçmenini dahi ikna edemediğini açıkça gösteriyor. Bu güvensizliğin kaçınılmaz olarak siyasi yansıması AKP ve MHP’nin toplum desteğini hızla kaybetmesi olacaktır ki yapılan seçim anketlerinde çıkan sonuçlar da bu yöndedir. TL’deki büyük değer kaybı ve TÜİK’in -güven telkin etmeyen- verilerinde bile ÜFE (Üretici Fiyatları Endeksi)’nin yüzde 80’i bulması önümüzdeki aylarda enflasyonun daha da artacağını gösteriyor.

Artan enflasyon kaçınılmaz olarak gelir eşitsizliğini, yoksulluğun derinleşmesi ve yaygınlaşmasını beraberinde getirecektir. Bu, hükümete duyulan güvensizliği arttıracağı gibi Cumhur İttifakına desteği de azaltacaktır.

Peki tüm bu gelişmeler AKP’nin iktidarı kaybettiği ve ilk seçimde “sandığa gömüleceği” anlamına gelir mi?

Eğer Türkiye, Anayasa’sında yazdığı gibi “demokratik hukuk devleti” olsa idi; ilk seçimde AKP’nin iktidarı kaybetmesi doğal bir sonuç olurdu. Ama Türkiye’de ne hukuktan ne de demokrasiden söz etmek mümkün değil! 2017 Nisan’ında yapılan referandumla resmen otokratik bir rejim inşa edildi ve otokratik rejimlerde yalanlarla, algı operasyonlarıyla ikna edilemeyen yurttaşlar devletin baskı araçlarıyla rızaya zorlanır. Bu nedenle otokratik rejimlerde iktidar sadece “seçim”le değiştirilemez.

Otokratik rejimler bir yana demokrasilerde bile yurttaşların kendisini ifade edebileceği tek platform seçim sandığı değildir. 12 Eylül darbecilerinin hazırladığı 82 Anayasası’nda dahi halen “izinsiz toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı” mevcuttur (madde 34). Kaldı ki emeği sömürülen, hakları gaspedilen, yoksullaştırılan ve hatta açlığa terkedilen insanların buna tepki göstermesi yasalarda yer almasa bile “meşru” bir eylemdir. Öte yandan Anayasa’da sadece “toplu iş sözleşmelerinde uyuşmazlık olması hali” ile sınırlandırılmış olsa da (madde 54) uluslararası sözleşmeler ve daha da önemlisi emekçinin doğal bir hakkı olan “üretimden gelen gücün kullanılması” da yine genel grevi meşru bir hak haline getirir.

Para birimi dünyada en hızlı değer kaybeden, dünyada en yüksek enflasyona sahip 10 ülke içinde yer alan, halkı süratle yoksullaşan ve hatta açlıkla karşı karşıya gelen bir ülkede yurttaşların seçim sandığını beklemeden hükümete karşı tepki göstermesi” şaşırtıcı olmaz. Son Meclis grup toplantısında yaptığı konuşmaya bakılırsa Erdoğan da böyle bir beklentinin endişesi içindedir. Erdoğan bu endişe içinde sokağa çıkılmasının önünü kesmek için muhalefete, “Sokağa döküleceklermiş, nereye dökülürseniz dökülün 15 Temmuz’da o sokağa dökülenlere bu millet nasıl dersini verdiyse siz dökülün siz de aynı dersi evelallah alırsınız!” sözleriyle gözdağı vermeye çalışmıştır.

Erdoğan’ın bu sözleri karşısında Kılıçdaroğlu, “Bizim kitabımızda sokağa çıkmak yok. Sandıkta gereğini yapacağız…” derken, Akşener de “Bizde sokağa çıkın, diyen bir tavır yok!” diyerek endişelerin yersiz olduğunu belirtip Erdoğan’ı rahatlatmışlardır.

Muhalefet liderlerinin bu yaklaşımı karşısında, açıkça ifade etmese de Erdoğan’ın müteşekkir olduğuna kuşku yoktur. Ancak Millet İttifakı’nın “sandığı adres göstermek” dışında sorunlara hiçbir çözüm getirmemesi, alternatif politikalar üretememesi ve en temel demokratik hak olan sokağa çıkma hakkını bile red ederek otokrasiye boyun eğen bir tavır sergilemesi; AKP’nin hukuksuz, yoksullaştıran politikaları altında inim inim inleyen halk kesimlerini umutsuzluğa düşürmektedir. Bu umutsuzluğun en önemli nedeni Millet İttifakı’nın otokratik rejime son vermeyi gerçekten isteyip istemediğine yönelik kaygıdır. Zira “kitabında ‘sokağa çıkmak’ olmayanların olası iktidarının, AKP’nin iktidarından farkının ne olacağı” zihinleri kurcalayan bir soru olarak yanıt beklemektedir!

Kaynakyeniyasamgazetesi2.com

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz