İzmir’den Petrol-İş üyesi işçiler, 2-3 Eylül tarihlerinde gerçekleştirilecek 29. Dönem Olağan Genel Kurula ilişkin “Nasıl bir kongre, nasıl bir Petrol-İş” tartışmaları üzerinden talepleri içeren bir metin yayımladı.
Sendikal bürokrasiye dikkat çekilen yazıda, “Genel Kurula giderken, tartışmaları, ‘kimler ya da kimlerin adamları gelecek, kimler gidecek’ gibi kısır döngüden çıkararak, işçilerin içinde bulunduğu somut koşulların, çözüm önerilerinin ortaya konularak kararlar alınacağı bir hatta çekebilmek, sendikamızı ‘işçilerin birlik ve mücadele’ örgütü olarak yeniden inşa edebilmenin yollarını hep birlikte açabilmektir. Sizleri bu anlayış etrafında Genel Kurul’da taraf olmaya, Petrol-İş Sendikamızı bir avuç işveren yanlısı bürokratın elinden alarak gerçek sahiplerince yeniden ayağa dikmeye çağırıyoruz” denildi.
“Kongre kürsüleri biz işçilere açık olmalı”
Kongrede bir önceki genel kuruldan bugüne yaşananların ve yapılanların bir muhasebesinin yapılması gerektiği belirtilen yazıda, “Bu muhasebe, sosyal medyadan ‘biz yola çıkıyoruz, ekibimiz tamam’ içerikli gönderiler paylaşarak, reklam broşürü gibi hazırlanmış faaliyet raporları ile olmaz. Kongre kürsüleri biz işçilere açık olmalı, iş yerlerinde ve ülkede işçilerin yaşamış oldukları sorunlar, bu sorunların karşısında sendikamızın ne yaptığı tartışılmalı, izlediği yol ve sendikal anlayış değerlendirmeye tabi tutulmalı. Eksikliklerin nasıl aşılacağı konuşularak bir muhasebe yapılmalı ve kongre kararları alınmalı” ifadelerine yer verildi.
“Sendikanın gerçek sahibi biz işçileriz”
İşçiler, “Bu kongrenin de delege pazarlıkları üzerinden ağalık koltuklarının paylaştığı Ali’nin gittiği Veli’nin geldiği, ama her şeyin eski tas eski hamam devam edeceği bir minvalde gerçekleşeceği gün gibi ortada. Sendika yöneticileri ve konfederasyon yöneticilerinin, konuk olarak çağrılmış bürokrat ve siyasetçilerin boy gösterip nutuklar attığı, delegelerden şakşakçılık istenen bir kongreden kim seçilirse seçilsin işçilere bir hayır gelmez. Oysa, bu sendikanın gerçek sahibi olan biz işçiler, Kongremize de sahip çıkarak, delege pazarlıklarının dışında, esas olarak, Petrol-İş üyelerinin ve tüm işçilerin sorunlarını ve çözüm yollarını tartıştığımız, sendikamızı bu ataletten çıkararak işçilerin mücadelesinin ve birliğinin örgütü haline getirecek bir yol açmak için değerlendirebiliriz ve değerlendirmeliyiz” dedi.
“Sendikaları yeniden işçilerin gerçek mücadele örgütü yapacak güç ellerimizde”
“Sadece kongre günlerine ve kongre salonuna hapsolmadan, iş yerlerimizden, ünitelerimizden temsilcilik odalarımızdan başlayarak, ‘Nasıl bir sendika istiyoruz’ ve buna nasıl ulaşırız tartışmasını büyütmek ve buradan çıkan anlayış ve iradeyi Kongre salonuna da taşıyarak, değişimin yollarını açabiliriz” diyen işçiler metinde şu ifadelere yer verdi;
“Uluslararası işçi sınıfının 200 yılı aşan mücadelesinin ortaya çıkardığı ve yerini başka hiçbir örgütün dolduramadığı sendikalarımız, bugün ağırlıklı olarak Sendika Ağalarının-Bürokratlarının elinde işverenlerin bir aparatına dönüşmüş olsa dahi, içinde bulunduğumuz durum kader değildir ve sendikalardaki bu gidişatı değiştirerek, sendikaları yeniden işçilerin gerçek mücadele örgütü yapacak güç ellerimizdedir.
Nasıl ki, toplu sözleşme süreçlerinde, ek zam talepleri için ya da işten atmalar gibi işveren saldırılarına karşı sonuç ne olursa olsun birlikte harekete geçmiş ve mücadeleye atılmışsak, sendikamızın ‘işçilerin mücadele örgütleri’ olarak yeniden ayağa kalkmaları da ancak bu şekilde, bizlerin hiçbir ayrılığa, gruplaşmaya izin vermeden, sendikanın geleceğini kendi geleceğimiz olarak görerek birleşmesinden geçiyor.”
İşçilerin talepleri
“Sendikamızda ‘isim’lerden önce şunların değişmesi gerekiyor” diyen işçiler taleplerini şöyle sıraladı;
* Sendikamıza tepeden tırnağa ‘işçi iradesi’ hakim olmalıdır. Bunun için, bütün işyerlerinde seçimle belirlenmiş ‘komiteler’ kurulmalı, alınacak kararlar ve bu kararların hayata geçirilmesinden komiteler sorumlu olmalı, işçilerin iradesi bu komiteler aracılığıyla ortak bir iradeye dönüşmelidir.
İşini iyi yap-a-mayan komite üyesi, temsilci ve sendika yöneticisi, geri çağrılabilmeli, yeri yine işçilerin belirlediği arkadaşlarımızla doldurulmalıdır. Sendikamızın hiçbir organı ‘bir atlama tahtası’na dönüştürülmemelidir.
* Toplu sözleşmeler, göstermelik anketlerle değil, işyeri komitelerinin organizasyonuyla yürütülen tartışmalar sonucu oluşturulmalı, son hali işçilerin onayına sunulduktan ve işçilerce kabul edildikten sonra pazarlık masasına getirilmelidir.
* Bütün görüşmelerin bilgisi işçilere sunulmalı, işçilerin eylem gücü yasal süreçlere hapsolmadan her aşamada devrede olmalıdır. Yasal grev hakkı olsun ya da olmasın (ki yasal grevlerin yasaklanması da sıklıkla ülkemizde gündeme gelmektedir) fiili ve meşru mücadele esas alınmalı, protestoculuğu aşarak sonuç alıcı eylem kararlarını işçilerle tartışarak almalı ve işçilerin birkaç yöneticinin ağzına baktığı, ‘oldu-bitti’ye getirilen ‘eylem anlayışı’ndan çıkılmalıdır. Ayrıca grev yasaklı işletmelerde, bu yasağın kaldırılmasına yönelik bir mücadele hattı örülmelidir.
* TİS’lerin ya da farklı protokollerin (ek zam vb. gibi) imzalanması işçilerin onayına sunulmalı çoğunluğun onayı olduğu takdirde açıklanmalı aksi durumda, nasıl bir yol izleneceği, en başından itibaren işçilerle sürdürülen tartışmaların ışığında belirlenmelidir.
* Sendikanın gelir gider tablosu aylık olarak işçilere açıklanmalı, sendikacılar için üyelerin ücretlerinin üzerinde astronomik maaş ve ikramiye düzenine son verilmeli sendikanın her türlü araç ve olanağının kişisel hiçbir kullanıma izin verilmemelidir.
* İşçilerin eğitimi sendikanın esas faaliyetlerinden biri olmalı. Bu eğitimler bir kerelik değil, işçilerin çalışma yaşamı boyunca sürdürülmelidir. Eğitimler, otellerde, lüks salonlarda değil, çalıştığımız işyerleri ve yaşadığımız kentler esas alınarak planlanmalıdır.
*İşçileri ayrıştıran, gruplaştıran delege sistemi bu şekliyle sürdürülmemelidir. Mümkün mertebe doğrudan demokrasiyle bütün işçilerin oyu ve onayıyla yöneticiler belirlenmelidir. Bu seçim sisteminin şekli ve içeriği yine işçilerin tartışmaları ve işçi sınıfı mücadele tarihinin deneyimleri ışığında oluşturulmalıdır.
* Petrol-İş üyesi işçilerin tüm işyerlerinde yoksulluk sınırının üzerinde insanca yaşayacağı bir ücret, vergide adalet, çalışma saatlerinin ve koşullarının düzenlenmesi gibi talepleri sendikamız tarafından sahiplenilmeli gerek işyerlerimizde gerekse de tüm ülkede bu hatta bir mücadele verilmeli.
* İşçilerin sosyal ve ekonomik hakları, örgütlenme özgürlüğü ve yasaklar vb. yasalarca düzenlenmektedir. Bu yasaları yapanlar ve değiştirenler de siyasi iktidarlar ya da ülkemizde olduğu gibi Cumhurbaşkanlığı kararnameleridir. Biz işçiler, hayatımızı belirleyen bu kararlarda 5 yılda bir verdiğimiz oylarla ve siyasi partiler etrafında kamplaşarak-ayrışarak belirleyici olamayız. Bugün içinde bulunduğumuz durum ortadır. Bürokratik sendikacıların, ‘siyaset üstü sendikacılık- adı altında bize dayattığı ve mesleği ‘politikacılık’ olan zümrenin bugünümüzü ve geleceğimizi belirlediği burjuva-sermaye siyasetine mahkum olamayız. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden bu yana işçilerin hep kaybeden, patronların da gülen taraf olmasının en önemli sebeplerinden biri de bu anlayıştır. Bizler sendikalarımız aracılığıyla, işçilerin ve emekçilerin çıkarlarını esas alan bütçeler, yasalar ve anayasalar oluşturulması için de taraf olmalı, burjuvazinin oy deposu olmaktan çıkarak, sermaye saldırılarına karşı sadece işyerimizde, işkolumuzda değil, bütün işçiler ve alın teriyle geçinenler olarak birleşmenin kanallarını açmalıyız. Yakın bir geçmişte, 2001-2002 krizinde ortaya çıkan Emek Platformu gibi örnekleri tartışmak, eksiklerini aşarak daha ileri platformlar oluşturarak, işçi ve emekçilerin birliğini, dayanışmasını ve mücadelesini güçlendirmek Genel Kurulumuzun gündemlerinden biri olmalı, birlik arayışı somut bir güce dönüştürülmelidir.