İstanbul’dan bir Özgür Üniversiteli İşçi Gazetesi dağıtım deneyimini yazdı.
Bu ay ilk kez gazete dağıtımına katıldım. Başta yalnızca bir görev gibi gelmişti, ama kısa sürede bunun çok daha fazlası olduğunu anladım. Gazete dağıtmak, bir dayanışma biçimiymiş aslında; işçi sınıfının sesiyle buluşmak, aynı safta yürümekmiş.
Sabahın erken saatlerinde, henüz sokak sessizken başladık. Kapılarını çaldığımız insanların çoğu bizi sıcacık karşıladı. Kimisi “sizi en son ne zaman gördük hatırlamıyoruz” dedi, kimisi de birkaç cümlelik sohbetle yaşadığı sıkıntılardan bahsetti. O an fark ettim ki, bu kısa buluşmalar bile aramızdaki duvarları yıkıyor. Biz öğrenciler olarak ne kadar konuşursak konuşalım, işçilerin yaşadıklarını anlamanın yolu ancak onların yanında olmaktan geçiyor.
Bir süre önce uzaktan baktığım gecekondular, bana artık bambaşka görünüyor. O evler, bu düzenin dışladığı ama hâlâ dimdik duran hayatların simgesi. Devletin “kentsel dönüşüm” adı altında yıkmak istediği yerler, aslında emekle kurulmuş, direnişle ayakta kalmış mahalleler. Beton kulelerin arasında kaybolan insanlığın, orada hâlâ yaşadığını görmek insana umut veriyor.
Gazete dağıtımı bana sadece bir dayanışma deneyimi değil, aynı zamanda bir sınıf bilinci kazandırdı. Çünkü o sabah bir kez daha anladım; işçi sınıfının kurtuluşu, bizim de kurtuluşumuz demek. Bu ülkede öğrencinin, işçinin, kadının, yoksulun derdi birbirinden ayrı değil; hepsi aynı sistemin sonuçları.
Bu yüzden gazete dağıtmak yalnızca bir eylem değil, bir söz vermek gibiydi. O sözü tutmak için, yan yana gelmeye, örgütlenmeye ve paylaşmaya devam edeceğiz.




