Propaganda öncesinde başlamıştı: Ne kadar yüksek o kadar iyi!
‘Merkez Bankası sürpriz yapar mı?’ diye soruluyordu.
Sürpriz olan neydi?
Faizin 5 puan artırılıp yüzde 30’a çıkarılmasına kesin gözüyle bakılıyordu, üzeri sürpriz salıyordu; hem de iyi bir sürpriz!
Birilerine göre bu sürpriz mutlaka olmalıydı, enflasyonla mücadeleyi kolaylaştırırdı.
Bu tezin sahiplerine göre 10 puanlık artış iyiydi…
Gerçekten herkes için en iyisi bu muydu?
Neyse…
Sürpriz gelmedi, Merkez bekleneni yaptı; faizi 5 puan artırdı.
***
Seçim öncesinde yüzde 8.5 olan politika faizi şimdi yüzde 30. Büyük sıçrama!
Lakin…
Artırılan politika faizlerine rağmen faiz ile enflasyon makası kapanamıyor, hatta artıyor.
Şu an enflasyon yüzde 58 ve aradaki fark yüzde 28.
Eylül sonunda enflasyon yüzde 60’ı geçecek fark yüzde 30’u da aşacak… Tek basamaklı rakamdan yüzde 30’a çıkan faize rağmen, yüzde 30 eksi reel faiz uygulayan başka bir ülke yok.
Bu nedenle aradaki farka bakıp ‘artış yeterli değil’ diyenler haklı gözükse de…
‘Seneye hedeflenen enflasyonun yüzde 33 ise en azından onun üzerinde yüzde 35-40 arasında olmalı, faiz oranı’ önermesi mantıklı dursa da…
Meseleye sadece rakamlar üzerinden baktığı için oldukça eksik.
FAİZ İNERKEN NE OLMUŞTU?
Faiz kararı, hayattaki sonuçları üzerinden değerlendirilmeli.
Peki faizin indirilmesinin sonuçları ne olmuştu?
Değerlendirmeye hükümetin hedeflerinden başlayalım.
Hükümetin hedefleri şöyle sıralanabilir: Yüksek büyüme, istihdamı artırma ve düşük krediye bağımlı sektörleri ayakta tutma. Bu sayede de seçimde kendisinden seçmen kopuşunu engelleme.
Büyümenin ve istihdamın niteliği (yoksullaştıran büyüme) tartışmalı olsa da hükümetin hedefine ulaştığı söylenebilir.
Geniş emekçi yığınlar açısından değerlendirme yapacak olursak diyebiliriz ki… Negatif faizin yan etkileri değersiz TL ve yüksek enflasyondan feci şekilde olumsuz etkilendiler.
Üç olumsuz sonuç sıralanabilir!
1. Enflasyon çok yükselmesi ve katılaşması geliri eritti.
2. Düşük faiz altında büyük rant av alanına dönüşünce konut sorunu ağır barınma sorununa dönüştü.
3. Emeğin milli gelirden aldığı pay düştü.
Makro ekonomik veriler açısından ise… Cari açık büyüdü, Merkez Bankası rezervleri eridi.
Şimdi döviz krizi yaşamamak için bir yandan uluslararası alanda sıcak para dileniliyor… Diğer yandan da finans kapitalin istediği gibi faiz artırılıyor.
PEKİ ŞİMDİ FAİZ ARTARKEN NE OLACAK?
Sıkça tekrarlanan döviz şokları nedeniyle faiz indirimini ‘akıldışı’ ilan eden ‘muhalif’ (ama hegemonik) iktisatçılar da dahil şimdi faiz şakşakçılığı yapılıyor.
Peki sonuçları ne olacak?
Bir… Faiz artışı en baştan tüketimi kısıtlayıcı, büyümeyi düşürücü, istihdamı azaltıcı etkiler doğuracak.
Çünkü…
Özellikle Türkiye gibi krediye bağımlı hale gelmiş ekonomilerde faiz oranları yükseldikçe krediler azalır… Krediler azalınca, iktisadi faaliyetler yani yatırım ve tüketim harcamaları azalır… Tüm bunların sonunda da büyüme oranı düşer.
‘Ödülü’, enflasyonun artış hızının düşüşü olur.
Bedeli ise… İşsizlik!
Ağır borçlu şirketlerin iflasları…
Konut kredisi borcunu ödeyemediği evinden olacaklar…
Kredi kartı ve tüketici kredilerinin artan faizleri nedeniyle borç batağına saplanacak milyonlar…
Bedel listesi uzayıp gider…
Gelelim faiz artırımının ikinci sonucuna…
TL ile yüksek borçlanan devletin ve şirketlerin maliyeti katlanacak.
Orta vadeli programda da faiz yükünün artacağı teyit ediliyor. Buna göre vergi gelirlerinin faize giden bölümü yüzde 20’yi aşacak. Toplanan vergilerin 5’te 1’i faize gidecek.
Bu da demektir ki daha çok vergi ödeneceği halde daha az sağlık, eğitim ve kamu hizmeti alınacak.
Şirketlerin maliyetinin artması da çalışanları vuracak. Artan maliyetin bir kısmı düşük ücret olarak çalışana yansıtılacak.
Üçüncüsü ise… Faiz artışı iç talebi azaltacak ve ticaret sektörü de bundan olumsuz etkilenecek.
***
Hükümet negatif faizle birileri için kredi musluğunu açık tutuyor ama tümden sıraladığımız sonuçları ortadan kaldırmıyor.
BU ELİN NESİ ALKIŞLANASI
Düşük faiz politikası altında fiyatlar her geçen gün artarken, alım gücü düşenlerin cebinde bir el vardı.
O el cebi tırtıkladıkça…
Azla yetinme, zorunlu giderlerinin dışında hiçbir şeye yetişememe, yaşamdan vazgeçme zorunluluğu artıyordu.
‘Porsiyonları küçült’telkinini dinlediğinden değilama işte bu zorunluluktaniki tabaktan birini kaldıranın, iki öğünden birini atlayanın, tatilinden vazgeçenin sayısı çoğalıyordu.
Kendi değil ama oturduğu semt-yetişemediği kiralar nedeniyle-zengin semti haline gelenlerin sayısı da…
***
Faizler düşerken cebe giren o el şimdi faizler yükselirken cepten çıktı ve boğaza sarıldı!
‘Hoş geldin kıt kanaat geçinme çağı’ mı diyeceğiz. Yoksa sürekli aynı kesimlere bedel ödeten formüllerin dışında bir yol mu bulacağız?