Mata direnişçisi: “Sendika bürokratlarından hesap sormak gerekir, o sendikayı ellerinden almak gerekir”

Mata Otomotiv, Tuzla Serbest Bölge’de bulunan ve Tesla, Jaguar, Bentley gibi lüks araçlara ahşap ve karbonfiber dekoratif malzemelerin üretildiği bir fabrika. Mata Otomotiv’de 2016’dan beri Birleşik Metal-İş Sendikası yetkili sendika durumunda.

1200 mavi yakalı işçinin çalıştığı fabrikada sendikaya örgütlü 700’e yakın işçi bulunuyor. İşçiler, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınması, baskıların, mobbingin son bulması ve yüzde 25 ek zam talebi ile Şubat ayında direnişe geçmişlerdi. 650 işçi bu süreçte tazminat hakları olmadan ve Kod-46 ile işten atıldı. Yaklaşık 2 aylık fiili grevden sonra direniş sonlandırıldı.

İsminin verilmesini istemediğinden yazmadığımız bir kadın işçi ile direniş sürecini ve direnişin sonlanmasının nedenlerini konuştuk.

Kaç yıldır Mata Otomotiv’de çalışıyorsun, fabrikanın hangi bölümde çalışıyorsun?

Sekiz buçuk yıldır Mata’dayım. Ham zımpara bölümünde çalışıyordum, orada ahşap zımparalıyorsun. Çalıştığım bölümde aşırı bir toz var. 156 kadın işçiden biriyim. Normalde kadınların çalışmaması gereken bir bölümde çalışıyordum ama bütün kadın arkadaşlar bu durumda…

Zımpara bitiyor, robota gönderiyor, robot bitiyor hadi paketlemeye geç. Görevim sadece zımpara işi değildi. 3-4 kişinin görevi bana verilmişti. Kalite, zımpara, macun, hava tutma dört görevi bir kişi üstleniyordu. Hepimiz böyleydik, kimsenin sabit bir görevi yoktu.

Mata’nın dört farklı bölümü var. Sabah diyelim ki Mata-1’e gidiyorum orada çalışıyorum. Oradaki iş bitiyor Mata-2’ye gidiyorum. Orada da öğlene kadar çalışıyorum. Böyle böyle bütün gün geziyordum. Nerede eksik varsa oraya gidiyordum. Bu bölümler farklı binalar ve aralarında mesafe var.

Benim maaşım 12 bin TL. Sosyal hakları da brüt maaş üzerinden gösteriyorlar. Dolayısıyla 8 yıldır çalışan bir işçinin maaşı asgari ücretin altında olmuş oluyor.

Mata Otomotiv’de direniş nasıl başladı?

26 Şubat’ta sendika içi toplantı yapılmıştı. Bu toplantıda işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınmadığını ve ek zam talebimizi konuştuk. O toplantıya 900 arkadaşımız katılmıştı. 27 Şubat’ta, üç vardiyada da birer saatlik iş bırakma eylemi kararını aldık.

Bu eylemlerde patron ve amirler tarafından saldırıya uğradık. Daha sonra eylemi tam gün iş bırakmaya çevirdik. O hafta Cuma günü basın açıklaması ve fabrika önünden serbest bölgeye yürüyüş yaptık. Tekrar fabrika önüne geldiğimizde patron tarafından tekrar saldırıya uğradık, bize hakaret edildi ve kapılar kilitlendi.

Pazartesi günü ise fabrikayı temelli kapatacağını söyledi fakat bir hafta kapattı. Bu süreçte sendika temsilcisi ve işçi arkadaşlarımızdan 50 kişi Kod-46 ile işten atıldı. Fabrikanın dışında DESBAŞ (Deri ve Endüstri Serbest Bölgesi) önünde fiili grev kararı aldık. Grevden iki hafta sonra tekrar İSİG önlemlerinin alınması ve yüzde 25 ek zam talebiyle sendika ve patron toplantı yaptı. Taleplerimiz kabul edilmedi. Patron, zam yapmayacağını, koşulları düzeltmeyeceğini, 100 işçiyi daha işten atacağını ve bu koşulları kabul ederek işe geri dönmemizi söyledi.

Sendika, Ankara yürüyüşünde kazanmak için değil gösteri olsun diye tutum aldı”

Biz işçiler, İSİG koşulları sağlanmadığı takdirde iş başı yapmayacağımızı ve hiçbir arkadaşımızın işten atılmaması gerektiğini söyledik. Bu arada grev devam ederken 19 Mart’ta 600 işçi arkadaşımız işten atıldı. Daha sonra sendikayla tekrar toplantı yaptık ve sendika hiçbir işçinin kılına zarar gelmeyeceğinin sözünü verdi. Taleplerimiz kabul edilene kadar direnişe devam edeceğimizin kararını aldık.

Ve daha sonra Ankara’ya yürüyüş kararı aldık. Ankara yürüyüşünde işçiler gerçekten çok azimliydi. Ben sendikanın Ankara yürüyüşünde işçileri engellediğini söyleyebilirim. Sendika, gerçekten kazanmak için değil gösteri olsun diye tutum aldı. Kazanmak için olsaydı 3 bin kişiyi oraya yığabilirdi. Sendikanın birçok fabrikada üyesi var, üyelerini, yöneticilerini, tüm gücünü oraya yığardı. Orada binlerce kişi barikatı açardık, yürürdük. Öyle bir niyetleri yoktu. İşçiler sadece devlet tarafından değil sendika tarafından da engellendi. Biz zincirleri kırardık. Yürüyüş olsaydı sadece Mata’nın önünü açmayacaktı, tüm Türkiye çapında işçilere yol gösterecekti.

Daha sonraki süreçte direniş nasıl ilerledi?

Daha sonra şirketin ortaklarından Evrim Kaşlıoğlu’nun avukatlık bürosu önünde basın açıklaması yaptık. Eylemden sonra tekrar sendika şubesine döndük. Burada bize maddi yardım dağıtıldı. Sendikada yapılan toplantıda 200 arkadaşımızın iş başı yaptırılacağı dile getirildi. 200 arkadaşımız “Arkadaşlarımızı bırakıp gitmeyeceğiz” dedikleri halde iş başı yaptırıldı. Bu arkadaşlarımız bizimle birlikte direnen arkadaşlardı. Sendika burada işçiyi bölmüş ve satmış oldu.

İşe geri dönen işçilerin sendika üyeliği devam etti. Fakat onlara daha çok mobbing, baskı uygulandı. Koşullar iyileştirilmedi, arkadaşlarımız sendikadan istifa etmeleri için zorlandı.

Sendika karar alırken işçilere danıştı mı? Nasıl bir karar alma mekanizması işletildi?

Tamamen sendikanın kararları uygulandı. “Bizim durumumuz ne olacak?” diye soruyorduk. “Arkadaşlar biz size bildireceğiz” cevaplarını aldık. İşçiye, hiç biz bu kararı aldık, buraya gideceğiz, siz ne düşünüyorsunuz diye sorulmadı. İşçilerin düşüncelerini yok sayarak karar aldılar. Ondan dolayı işçinin onayı alınmadan yapıldı. İşçi ne öneri yaparsa maalesef es geçildi.

Ben 8 buçuk senedir orada çalışıyorum. Koşulların eleştirilmesi yıllardır var. 6 tane arkadaşımızı iş cinayetinde kaybettik, akciğer kanseri olan arkadaşlarımız oldu, meslek hastalığına yakalanan arkadaşlarımız oldu. Bugüne kadar niye dile getirilmedi, bugüne kadar neden sendika tarafından İSİG’in üzerinde durulmadı? Biz bunları dile getirdiğimiz zaman patron zaten işçiyi tehdit ediyor. Sendikaya söylediğimiz zaman ise “Tamam hallederiz” deniliyor ama göz ardı ediliyor.

Mata’ya sendikayı getirenler arasında ben de vardım. Her toplu sözleşme döneminde işçiler çıkarıldı. İlk sözleşmede 32, ikincisinde 28, üçüncüsünde de yine işçi arkadaşlarımız atıldı. 10-15 yıldır Mata’da çalışan işçi arkadaşlarımız atıldı. Hiçbir zaman sendika bunların arkasında durmadı ve işçinin tarafını tutmadı. Zaten içeride mobbing ve baskıyla tutanaklar tutuluyor, işçiler de susmak zorunda kalıyor.

Son süreçte neler yaşandı? Direniş neden sonlandırıldı?

24 Nisan’da sendika kendi kararını aldı. Hiçbir işçiye açıklama yapılmadan direniş sonlandırıldı. Bu karar işçiler arasında büyük bir öfkeyle karşılandı. Bize arabulucu görüşmelerinin 24 Nisan’a kadar devam edeceği söylenmişti. Eğer orada anlaşma olmazsa 2 Mayıs’ta bizimle toplantı yapılacaktı.

Birçok işçi arkadaşımız bayram olduğu için şehir dışındaydı. Alanda olan sadece 50 kişiyle toplantı yapılmış. Ben de toplantıya katılan bir arkadaşımdan öğrendim. Orada direniş bitirilmiş. Sürecin hukuki yönden ilerleyeceği söylenmiş. Sendika tarafından sadece tazminat davası açılmış, işe geri dönüş davamız açılmamış. Sendika avukatı tazminatın da kazanılamayacağını söylemiş.

Orada 15-20 yıldır çalışan arkadaşlarımız var. Nereden baksan 300-400 bin TL para alacaklar. Başta dediğim gibi şu an 300’e yakın arkadaşımız sendikaya çok tepkili. “Bizi harcadılar, bunun hesabını kim verecek? Bizim emeklerimiz boşuna mı gitti?” diye sorguluyorlar. Tepkileri şu: “Hem işimizden olduk hem tazminatımızdan. Hem de iş bulamıyoruz. Sendika yanlış yaptı.”

Bundan sonraki süreçte Mata işçileri ne yapmalı?

Bu süreçte grevi, eylemi, direnişi yaşadık, gördük. Buradan sonraki süreci işçi arkadaşlarımıza dokunarak, toplantılar düzenleyerek ilerletebiliriz. Sendikaya güvenerek gittik, güvenimiz kırıldı, bu acı bir şey. Bundan sonra daha çok örgütlenmek gerekir. İşçinin söz hakkının işçinin elinde olması gerekir. İşçilerin kendi sendikalarının sahibi olması gerekiyor. Bu konuda geç kalmış olabiliriz, belki de dile getirmemiş olabiliriz ama Mata’dan sonra bunu gördük. Daha çok örgütlenmek gerekiyor, doğru yerde doğru adım atmak gerekiyor. Sendikalar neden işçi sendikası olmasın? Sendikaların işçilerin elinde olması gerek, sendika bürokratlarından hesap sormak gerekir, o sendikayı ellerinden almak gerekir.