Sınıf mücadelesi bir insanlık mücadelesi olarak sürüyor bugünlerde. Aşağılanmayı etinde kemiğinde hissedenlerin davası bu bakımdan sadece kendilerinden çalınanı geri almak için değil içinde yaşadığımız ortamı kendilerine karşı şekillendiren şirketlere ve onları koruyup kollayan siyasi güçlerine karşı herkesin ve herkes için bir haysiyet kavgası aynı zamanda.
“Yemekte bir arkadaşımızın tabağından kurt çıktı. Sonuçta biz de insanız. Kendileri gittiğinde 10-15 çeşit yemekleri var. Hafta sonları burada ızgara yapıyorlar, biz de işçiler baka baka gidiyoruz. Sonuçta onlar da insan biz de insanız…” Bunları Temapark Mesa Blokları şantiyesinde çalışanlardan biri söylüyor. Önceki gün tabldotlarında çıkan kurtçuğun fotoğrafını servis eden işçiler TEM otoyolunu trafiğe kapattılar. Kurtlu böcekli yemeklere layık görülen insanlıklarını sokakta yaktıkları inşaat malzemelerinin sıcağında tamir etmeye çalıştılar. Bir işçinin deyimiyle işçilerin değerinin sıfır olmadığını anlatmaya çalışıyorlardı.
Kurduğu beş cümlenin ikisinde “Biz de insanız” diyen işçinin, hem patronu, kamuoyunu ikna etme derdinden hem de kendisi de bunu hiçbir koşulda unutmasın diye tekrarlamak zorunda kaldığı tür veya kimlik beyanı ‘milletin anası’na söve söve yükselenlerin geride bıraktığı enkazın altını çiziyor aslında. Haklarından soyulmak suretiyle biyolojik sınırlarına indirgenmeye çalışılan insanın insanlığının da haysiyetinin de sınandığı bir düzey bu. İtiraz edilmediği takdirde bu sınırdan sonrası tabldotta çıkan kurtçukla aynılaşmaktır; işçi bunun farkında. İki yıl önce İstanbul Havalimanı inşaatında tahtakurulu yataklarda yatmaya mecbur bırakılan işçileri haysiyet mücadelesine zorlayan insafsızlıkta da görülmüştü bu. Fakat halk ekmek önünde birikenlerden, fiyatı düşük elmadan almak için uzayıp giden kuyrukları dolduranlardan esirgenenler sayesinde kendi şatolarını kurmuş haramzadelerin dahil olduğu bir insan türüyle insanlıkları fena halde sınanan işçileri iki ayrı dünya ve iki ayrı sınıf haline getiren kriter haysiyet değil, daha fazlası. O, hemcinsini kendine kul eden sınıfın karşısındakinin her şeyine el koyarken elde ettiği sonuç.
Dünya Bankasının son raporunda kamudan en çok ihale alan 10 şirketin beşinin Türkiye’de olduğu ortaya çıktı. Kamu kaynaklarını hortumlarken işçiyi de iliğine kemiğine kadar, aslında insanlığına kadar sömüren bu şirketler devletten aldıkları ihale kadar vergiden de muaf tutulabiliyorlar. Önüne konulan kurtlu tabldot yüzünden sokağa fırlayan işçi ise sabrının son noktasında. Bu insafsızlık, bu sınıf kini Soma’da madenci tekmelenirken de boca edilmişti. Yani ilk değil. Son da değil.
Mardin’de demir yolu işçilerini, işten atmanın güya yasak olduğu korona günlerinde “Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller nedeniyle fesih” gibi bir açık kapı bırakan Kod 29’dan yararlanarak işten atan Cengiz Holding de Rize’de yaptığı otel için 49 milyon teşvik almıştı. Yüzde 70’lere varan vergi indirimleri, işçilerin sigorta primlerinin 6 yıl boyunca devlet tarafından ödeneceği garantisinin ahlaki bir sorun oluşturmak bir yana büyük bir başarı olarak görüldüğü bu yiyicilik ortamında sistemin bir numarası. Milletle anasına düşman olan ‘sahip’. Havaalanı konsorsiyumunun da gözdesi. İşçileri kolaylıkla ahlaki defodan atabiliyor işte. Dünyada en çok devlet ihalesi alan şirketlerin üçüncüsü olduğu için, işçinin değerini sıfırladığı için ve bunu yapabildiği için, yapıyor. Bunu da hatırlamak ve hatırlatmak gerekir.
İşçiler bu hafta bir haysiyet hesaplaşmasına daha girişti. Çorum’da, Birleşik metal İş’te örgütlenmeye çalışan, üstelik sendikanın yetki almasını da sağlayan Ekmekçioğlu Metal işçilerinin bir kısmı yine Kod 29 gerekçe gösterilerek işten atıldı. İşçileri ahlaksızlıkla yaftalayan, yüz kızartıcı suç işledikleri veya haysiyetsiz davranışlarda bulundukları imasını içeren bu madde, iş ararken de atılanların engeli haline geliyor. Ahlaksızlık yakalarını bırakmıyor. Çünkü emekçilerin dayanışmasını ve örgütlülüğünü devlet desteğiyle de kırmaya çalışan patron dayanışması, sendikalaşmaya cüret edenleri sürüm sürüm süründürmekte. Eksi 13 derece soğukta ‘Ne yaparsanız yapın, yürüyeceğiz engelleyemeyeceksiniz’ diyen işçiler dediklerini yaptılar.
Sınıf mücadelesi bir insanlık mücadelesi olarak sürüyor bugünlerde. Aşağılanmayı etinde kemiğinde hissedenlerin davası bu bakımdan sadece kendilerinden çalınanı geri almak için değil içinde yaşadığımız ortamı kendilerine karşı şekillendiren şirketlere ve onları koruyup kollayan siyasi güçlerine karşı herkesin ve herkes için bir haysiyet kavgası aynı zamanda.