Kim derdini yansa… Hükümetin tavrı bu oluyor: ‘İyisiniz, iyi…’
Emekli, ‘perişanız’ mı dedi…
En tepeden cevap geliyor: “Biz iktidara geldiğimizde en düşük emekli maaşı 66 lira asgari ücret 184 liraydı… Biz asgari ücrete yaklaştırdık.”
Oysa değil…
En düşük işçi emeklisinin aylığı 257 liraydı; asgari ücretin yaklaşık 1.5 katı!
Şimdi ne kadar?
10 bin TL’lik düzeyi ile neredeyse asgari ücretin yarısı. ‘Reis’ bu rakamın eskisine göre iyi olduğuna ikna etmeye çalışıyor.
Bu tutum hiç değişmiyor.
Feryatlar mı yükseldi; ‘Çiftçinin hali perişan’, ‘Ürün tarlada para etmiyor’, ‘Üretici borç batağında’ diye…
En tepeden ses geliyor; “Bunları demek art niyettir. Tarıma desteğimiz büyük; Ziraat Banka’mız Türk tarımının lokomotifi oldu”.
Çiftçi kötü değilmiş ama bundan haberi yokmuş!
Çay üreticisi, ‘Açıklanan yaş çay fiyatı yetersiz’ dedi… Çay İşletmeleri Genel Müdürü Yusuf Ziya Alim hemen cevap yetiştirdi: “Bu seneki fiyat artışımız dolar üzerinden bakıldığı zaman 59 sent, iki yıl önce ise 43 sent”.
İki yıl önce 1 kg çay satarak 2.3 ekmek alan çay üreticisi şimdi sadece 1.5 ekmek alabiliyor ama çay fiyatı iyileşmiş(!)
***
“Durumun çok iyi olmasa da eskisine göre iyisin, daha iyi olabilmen için önce kemer sıkacağız”; Ağır geçim sıkıntısı içindekileri, daha çok kemer sıkmaya ikna cümlesi bu!
Oysa kemer sıkması istenenler alacaklı!
Misal çiftçiler…
Kanunlar diyor ki… En az milli gelirin yüzde 1’i kadar desteklenmelidir.
Bu yıl öngörülen milli gelir 40 trilyon! Yüzde 1’i 400 milyar TL eder. Tarıma en az bu kadar destek yapılmalı.
Hükümet ne kadar yapmayı planlıyor; 90 milyar TL! Kemer sıkması beklenen çiftçi, kanunen en az 320 milyar TL alacaklı!
Emekli de aynı şekilde…
2008 yılında… Emekli aylıklarının toplamı, milli gelirin yaklaşık yüzde 6’sıydı. Şimdi emekli aylıklarının milli gelire oranı yüzde 4.5!
2008’de diyelim ki mili gelir (GSYH) 1000 liraydı; ülke nüfusu da 100 kişiydi; nüfusun 12 kişisi (yüzde 12’si) emekliydi.
Yani o dönem 1000 liralık gelirin 60 lirası (yüzde 6) emeklilere ayrılıyordu, ayrılan bu tutar 12 kişiye pay ediliyordu. Kişi başına da 5 TL düşüyordu.
Şimdi 1000 liralık milli gelirin 2008’deki gibi 60 lirası değil sadece 45 lirası emekliye ayrılıyor. Üstelik bu 45 lirayı da 18 kişi (Emeklilerin nüfusa oranı ise yüzde 18’e çıktığı için) paylaşıyor, o dönemki gibi 12 kişi değil!
45 lirayı 18 kişi bölüşünce de kişi başına sadece 2.5 lira düşüyor; oysa 2008’de 5 lira düşüyordu!
Yarısı gitmiş! Böylesi bir durumda emekliye ‘Kemer sık’ denir mi?
İşçi de aynı…
Milli gelirden yüzde 40’ın üstünde pay alıyordu ücretle geçinenler, şimdi yüzde 30! Alınan pay 10 puan gerilemiş.
Gerileyen 10 puanın karşılığı 4 trilyon lira; işçiler 4 trilyon alacaklı yani!
Ne kemer sıkması?..
TABUTLU İTİRAZ!
Alacaklıyken yoksulluğa ve açlığa sürüklenen insanların itirazları büyüyor; yollara düşenlerin, sokağa inenlerin, sesi yükselenlerin sayısı artıyor.
Gidilmesi gereken yola en etkili izi bırakan eylemlerden biri Rize Fındıklı’da gerçekleştirildi.
Fındıklı halkı, sadece çay üreticisi değil, esnafı, çiftçisi, işçisi… Bir tabuta çay doldurup, protesto yürüyüşü yaptı, hükümetin açıkladığı çay fiyatına ve çay politikasına karşı.
Öncelikle vurgulayalım ki Fındıklı halkı isyanında çok haklıydı!
Geçen yıl yaş çay kilogram fiyatı 11 TL. Bu yıl net 16.626 lira (brüt 17 lira) sadece yüzde 50’lik bir artış.
Geçen yılın mayıs ayına göre bu yıl enflasyon sizce yüzde kaç, yüzde 50’lik fiyat artışı kurtarır mı?
Üstelik ilan edilen fiyata satmak da mümkün değil. Çünkü kamu işletmesi ÇAYKUR gelen tüm çayı almıyor, kota var. Toplanan çayın yarısı özel sektöre gidiyor. Özeller de daha ucuza kapatıyor.
Şu an özel sektörün verdiği fiyat 14 liraya hatta 13.5 liraya kadar düşmüş durumda.
Oysa…
Hükümet fiyat açıklamadan önce… Özel sektör peşin 15 TL ile haftalık ödemeli 19 TL gibi değişken fiyatlarla çay alıyordu.
Geçen yıl 11 lira şimdi 14 lira; tabutluk olmamış mı?
***
Tonlarca çayı bir iki kişinin toplaması zor. Aileler çay bahçelerini ‘yarıcılığa’ veriyor; yani bahçesi ve işi olmayan, çay toplayıp geçinmek isteyenlere… Elde edilen geliri yarı yarıya paylaşma karşılığında.
Her geçen gün yarısı ile hayatı döndürmek zorlaşınca, ‘yarıcılık’ talebi de düşüyor. Çayın geleceği bir belirsizliğe doğru sürükleniyor.
Hükümet ise… Belirsizliği derinleştiriyor.
Çay piyasasını dengeleyici ÇAYKUR, Varlık Fonuna devredildiğinden beri zararda. Sayıştay raporlarına göre hükümet bu zararda kusurlu.
İktidarın çaya uyguladığı prim desteği, üreticiyi değil özel sektörü finansa eder nitelikte!
Yaş çay destekleme verileri ve oranları üzerinden anlatalım.
YIL Prim desteği Desteğin Fiyata Oranı
2020 13 kuruş yüzde 3.98
2021 13 kuruş yüzde 3.36
2022 30 kuruş yüzde 4.48
2023 30 kuruş yüzde 2.73
2024 2 TL yüzde 11.76
Kilogram başına prim desteği bir anda 2 TL’ye çıktı. Desteklemenin fiyata oranı da bir anda yüzde 11’i geçti.
‘Oh oh ne ala’ diyemiyoruz. Çünkü sanki çay 17 lira değil 19 TL açıklanmış gibi bir hava estiriliyor ama öyle değil.
Özel sektör primsiz fiyatı baz alarak alım yapıyor.
Eğer devlet verdiği prim desteğini çay fiyatına ekleseydi, üretici özel sektöre direkt 2 lira daha yüksek fiyatla çay satacaktı.
Böyle olmuyor, kendisinin ve özel sektörün aldığı çaya hükümet alımdan 8 ay sonra toplu prim ödemesi yapıyor. Açıkça özel sektörü sübvanse ediyor.
Özel sektörün aldığı 600 bin ton çay için kilo başına 2 TL, toplamda 1 milyar 200 milyon liralık ödeme yapıyor.
Kemer sıksın üretici, sübvanse edilsin başkası…
Tümüne ‘dur’ demenin vakti gelip geçmişti.
ÖRNEK TUTUM: BİR BÜTÜN HALİNDE İTİRAZ
Nitekim…
Üreticisi, çay fabrikası işçileri, çay nakliyesi yapan şoförü, esnafı… Ekonomisi bir bütün çay ile dönen kent itiraz etti.
Hem de bir bütün halinde; esnaf ve ziraat odası öncülüğünde.
CHP’lisinden AKP’lisine esnafın büyük çoğunluğu kepenk kapattı. Bir kent eyleme koştu, belediye yönetimi halkın yanında durdu.
‘Sıcak’ geçmeye aday yaz öncesi bütün bir ülkeye örnek oluşturacak bir eylem.
Neden mi?
Şimşek-Erdoğan programı gereğince… Tüm emekçi kesimlerin yaşama koşullarının daha da ağırlaşacağının açığa çıktığı bir dönemde yol gösterici olmasından dolayı.
***
Sert kemer sıkma politikalarına karşı toplumsal itirazın yükselebileceği ayan beyan görülüyor.
Hükümet de farkında… İtirazı zayıflatmak, olmazsa zor yoluyla bastırabilmek için ‘Muhalefetin yumuşatılması’ hamlesi yapmasından anlaşılıyor, farkında olduğu!
Böylesi bir dönemde…
Emek güçlerinin (sendika, emek örgütleri, emekten yana her çevrenin) birlikte hareketi de…
Demokrasi güçlerinin ortak mücadelesi de elzem.
Hepsinden önemlisi, (İşçi, memur, emekli, esnaf, çiftçi vb. kemeri hatta boğazı sıkılacakların çeşitliliği düşünüldüğünde) geniş kesimlerin birlikte mücadelesi…
İşte Fındıklı zor gözüken bu yola iz bıraktı; hükümet programına, keyif değil acı çay servis etti!
***
Naçizane iki küçük not!
Birincisi… Ayrı ayrı harekete geçen esnaf, çiftçi, emekli, özel okul öğretmenleri, işçi ve memuru ortaklaştıracak bir yol aranmalı.
İkincisi…
Muhalefet partilerinin, ‘Sokağın önünü açma’ adımları toplumsal itirazın gazını alma taktiğine dönüşmemelidir.
Fındıklı’da görüldüğü üzere, geniş halk kesimlerinin harekete geçme potansiyelinin olduğu bir dönemde daraltıcı eğilimlerden kaçınmak gerekir.
Bir partinin toplumsal sorunları sahiplenmesi ne kadar önemliyse… Toplumsal itirazı, iktidarın ‘yumuşama-normalleşme’ taktiğine uygun hizalaması da o kadar ‘hançerlemedir’.
Akıldan çıkarılmamalıdır!