Fırat Turgut ‘un BİRTEK-SEN Başkanı Mehmet Türkmen ile Evrensel Gazetesi için yaptığı söyleşiyi yayınlıyoruz.
12 Eylül’den bu yana uygulanan ihracata dayalı kalkınma modelinin ana unsurlarından biri olan tekstil iş kolu, neredeyse işçi sınıfı üzerindeki sömürünün laboratuvarı işlevi gördü. Bugün patronların “daralma, kriz” söylemiyle dile getirdiği süreç, gerçekte işçilerin hak gasplarına zemin hazırlayan bir fırsata çevriliyor. Yüz binlerce işçi işten atma, tazminat gasbı, düşük ücret ve ağır çalışma koşullarıyla karşı karşıya bırakılırken, sendikal bürokrasi de patronların diliyle hareket ederek, faturayı “eşit” paylaşılıyormuş gibi gösteriyor. Oysa sermaye sınıfı yalnızca kârından kaybederken, işçi sınıfı yaşam koşullarını doğrudan yitiriyor. Patronların “Üretimi yurt dışına kaydırma” tehdidi, işçileri kölelik koşullarına razı etmenin bir aracı haline geliyor. BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen, bu tablo karşısında Antep’te olduğu gibi yükselen fiili direnişleri hatırlatıyor: “Elbette yasadaki kazanılmış hakları küçümsemeyelim ama patronların yasaları tanımadığı, açık açık ihlal ettiği bir süreçte işçi sınıfının bu kuşatmayı yarabilmesi için fiili mücadeleden başka seçeneği yok.”
Tekstil iş kolunda uzunca bir süredir daralmadan söz ediliyor, işçi kıyımı yaşanıyor. Özellikle patronlar ve sendikal bürokrasi cephesinden yapılan açıklamalar “Eğer önlem alınmazsa tekstil sektörü tamamen yok olacak”a kadar varıyor. Kısa bir süre önce bölgedeki 8 ilde bulunan onlarca fabrikada çalışan yüzlerce işçiyle görüşerek bir rapor hazırladınız. Bu raporu hazırlama gayesi neydi?
Tekstil; emek yoğunluklu ve ucuz iş gücüne dayanan bir sektör. 12 Eylül’den bu yana uygulanan kalkınma modelinin temeli olan, ihracata dayalı sektörlerden biri. Son bir yıldır daha yoğun olmak üzere uzunca bir süredir sektörde daralmadan bahsediliyor. Patron örgütleri tekstilin krizde olduğuna dair çok sık açıklama yapıyor. Bunun etkileri işçiler içinde de fazlasıyla hissediliyor. Örneğin ülkede, pandemi döneminde 1 milyon 350 bin civarında olan işçi sayısı şimdi 1 milyon 100 bin düzeyinde. İş kolunda yetkili üç konfederasyona bağlı, TEKSİF, Öz İplik-İş ve DİSK/Tekstil sendikalarının açıklamalarına baktığımızda da neredeyse patronla aynı dili kullandıklarını görüyoruz. Sanki bu krizin faturası iki tarafa da eşit yansıyormuş gibi… Ama gerçek olan şey şu ki; bir tarafın kârı azalıyor ve bunun faturasını işçilere yıkmaya çalışıyor. Bunu mevcut sendikaların örgütlü olduğu iş yerleri için de söylüyorum. Biz de işçi cephesinin bu krizden nasıl etkilendiğini ortaya koymak istedik ve raporumuzda da belirttik. Patronlar işçi atıyor, aynı üretime daha az işçiyle devam ediyorlar. Toplu işçi atıyorlar ama üç gün sonra başka bir bölüme yeni işçi alıyorlar. Attıkları işçilerin ihbar tazminatlarını hiç vermiyorlar, kıdem tazminatlarının bir kısmını gasbediyorlar. Gasbı kabul etmeyen işçileri tazminatsız atmanın önünü açan ilgili işten çıkış kodlarıyla tehdit ediyorlar. İşçilerin fazla mesai ücretlerini vermiyorlar. Hatta toplu sözleşme imzalanan yerlerde bile ek ödemeleri iptal ediyorlar, kazanılmış hakları gasbediyorlar. İşin acı olan tarafı yetkili sendikaların yönetimleri de “İşler çok kötü” diyerek patron lehine yakınıyor. Yürüttüğümüz çalışmada biz şunu gördük; kriz fırsata çevriliyor, işçilerin haklarına çökülüyor.
‘Patronlar yurt dışına ‘kaçış’ı koz olarak kullanıyor’
Tekstil patronların son dönem daha fazla dile getirdiği bir konu da üretimi başka ülkelere kaydırmak. “Üretimi Mısır’a kaydırma” ile başlayan süreç şimdi Suriye’de çeşitli anlaşmalar yapılmasına kadar geldi. Yurt dışına ciddi bir “kaçış”tan söz edebilir miyiz? Bu, Türkiye’deki işçiler açısından ne anlama geliyor?
Bunun abartıldığı kadar olmadığını söylemeliyim. İşin doğrusu yaklaşık 10 yıldır Mısır ve benzeri ülkelere yatırımların yapıldığını, fabrikaların açıldığını biliyoruz. Ama bu; buradaki fabrikayı tamamen kapatıp oraya gitme şeklinde değil, buradakinin kapasitesini azaltmak şeklinde işliyor. Bir kısmının ise şu an için gitmesi zor görünüyor çünkü özellikle Antep gibi daha çok iplik ve dokuma ağırlıklı fabrikalardaki daha kompleks makinelerin kurulumu hazır giyime göre çok daha zor ve ciddi bir iş. Bir yandan da başka ülkeye yatırım yapanların da öz sermayelerinin güçlü olması gerekiyor. Son dönemde Pakistan ve Sırbistan gibi rotalar da öne çıkıyor ama bunun şu an için yaygın olmadığını söyleyebiliriz. Ancak daha çok bu, işçilerin üzerinde tehdit olarak kullanılıyor. Patron diyor ki, “İşler kötü, Mısır’da bir işçinin maliyeti 150-200 dolar, senin maliyetin 1000 dolar. Siz hak isterseniz biz rekabet edemeyiz, oraya gideriz. Ben zenginlikte Avrupalı tekellerle rekabet edeceğim, sen Mısır’daki Bangladeş’teki işçiyle rekabet edeceksin.” Özetle işçi sınıfını kölelik koşullarında çalıştırabilmek için ellerinde bir koz olarak tutuyorlar.Ancak işçiler açısından bunun sonu yok. Bence bu fabrikaların kapanıp oraya gitme pahasına biz insanca koşullarda çalışma talebimizde ısrar etmemiz gerek. Çünkü bir kere buradan taviz verip bu baskıya, bu tehdide boyun eğdiğinizde yarın Bangladeş’teki işçilerle gerçekten aynı koşullarda olacağız.
Son birkaç sene işçiler cephesinde bir hareket de söz konusu. 2022 yılında İstanbul’da çorap işçilerinin, 2022’den bu yana Antep’te dokuma işçilerinin eylemlerine, direnişlerine tanıklık ettik. İş kolundaki işçileri harekete geçiren, bir süre sonra geri çektiren nedenler neler?
Pandemi sürecinden, 2022 başına kadar iş kolundaki işçilerin çalışma koşulları çok ağırlaştı, ücretler sürekli baskılandı. O dönem tekstil patronları çok büyük kârlara imza attı. O dönem işçi sayısı 1 milyon 350 bin civarına çıktı. Üretim kapasitesi yüzde 90’ları geçti. Özellikle Antep’te, 2022 başındaki süreç işçilerin içinde biriken öfkenin patlamasıydı. Tabii burada şunu belirtmek gerekiyor, Antep’ten daha büyük havzaların olduğu yerler de var Türkiye’de. İstanbul hâlâ 400 bin civarında tekstil işçisinin yaşadığı bir kent. Marmara hattı öyle. Antep’te 80 bin civarı tekstil işçisi var. Antep’i öne çıkaran nokta ise Ünaldı’dan Başpınar’a kadar verilen mücadelelerin yarattığı birikim. Şunu söylemek gerekiyor; Antep’teki iplik fabrikalarında ortalama ücretler 32 bin ila 35 bin lira bandında. Ama İzmir’e, Denizli’ye, Trakya’ya baktığımızda, sendikalı, toplu sözleşmeli iş yerlerinde dahi ortalama ücretlerin daha düşük olduğunu biliyoruz.
Antep’teki direnişlerin asıl karakterinin kendiliğinden olduğunu biliyoruz. Bu senenin başındaki direnişler ise bu karakteri aşan özellikler taşıdı. Çünkü bizim aylar öncesinden başlayan bir hazırlığımız vardı. İşçilerin fabrikalarda kurdukları komiteler üzerinden direnişlerin tamamına hakim olduğumuz bir süreci yaşadık. 2022 tamamen kendiliğendi ama sonraki süreçte işçilerin birbirinden etkilenmesinin yolunu açacak kanalları, araçları yarattığımızı düşünüyorum. Örneğin 50 binden fazla Başpınar işçisinin takip ettiği bir sosyal medya hesabının önemli olduğunu söyleyebilirim.
Bir diğer önemli nokta, ben de dahil BİRTEK-SEN’i kuranların, Başpınar’da geçmiş mücadelelere katılan, öncülük eden işçilerden oluşması. Bu, buradaki harekete müdahale etmemizi de kolaylaştırıyor. Ayrıca Şireci’de 2 bin 500 işçinin önce atılması, sonra mücadeleyle geri alınması gibi örnekler işçilere cesaret de veriyor.
Tabii BİRTEK-SEN henüz, kendiliğinden hareketin birikiminin işçi sınıfının bir sonraki mücadelede dayanağı olacak, ortak bir hafızaya dönüştürecek bir mevzi, örgütlü bir güç değil işçiler arasında. Daha çok işçilerin güven duyduğu bir güç. İşçi şu an mücadele içinde sendikanın etrafında birleşmekte hiç sakınca görmüyor ama daha kalıcı bir birlik ve örgütlülük kısmına atılabilmiş değil.
‘Öncülük edecek odak noktalarına ihtiyaç var’
Antep’te işçilerin BİRTEK-SEN’in öncülüğüne güvendiğini söylediniz. BİRTEK-SEN Antep işçisi açısından çok önemli bir yerde. Biraz da diğer illere bakalım, BİRTEK-SEN’in henüz olmadığı birçok il var. Oralarda ne, nasıl olacak?
Ben memleket çapında da, Antep’teki kadar nesnel koşulların olduğunu düşünüyorum. Ancak kimi öznel engeller var. Mesele aslında BİRTEK-SEN’in varlığı da değil. Mesela Trakya havzasında işçileri birleştirebilecek bir odak noktası olsa orada da çok canlı süreçleri yaşayacağız. Bizim Antep’te ısrarla, yıllardır yaptığımız Trakya’da da yapılabilse Trakya’da en az Antep kadar güçlü mücadelelerin ortaya çıkabileceğini düşünüyorum. Buna rağmen de çıkacaktır tabi. Çünkü tekstil işçilerine yönelik baskı hız kesmiyor. Dersim’den Adana’ya, Düzce’den Sinop’a kadar birçok ilden işçiler bize ulaşıyor. Eksik olan harekete öncülük edebilecek bir odak noktası.
Öte yandan bizim Antep başta olmak üzere bölgede daha aktif faaliyet yürütmemizin de sebepleri var. Dediğim gibi bu sendikayı, buradaki hareketlere öncülük eden işçiler kurdu. Başpınar, Ünaldı, Çemen grevlerine öncülük etmiş kadrolarla kurduk sendikayı. Şimdi Urfa’da Malatya’da, Adana’da temsilcilerimiz, faaliyetlerimiz var. Adıyaman, Erzincan, Dersim gibi illerde üyelerimiz, örgütlenme çalışmalarımız var.
Ancak biz sadece bölge sendikası olma iddiasıyla kurulmadık. Bu iddiamızı hâlâ savunuyoruz. Ancak bağımsız bir sendikayız ve diğer sendikalar gibi aidat gelirimiz yok. Bütün faaliyetimizi dayanışma, gönüllülük, fedakarlık esasıyla yürütüyoruz. Bu da çok kolay değil bu memlekette. O yüzden şimdi imkanlarımızı geliştirmeye çalışıyoruz. Marmara ve Trakya’da örgütlenme sürdürmek hedefiyle yakın bir süreçte İstanbul’da da bir temsilcilik açacağız.
‘Birleşik Metal-İş’in tutumu somut bir örnek’
İşten atmalar, ücretlerin ödenmemesi, orta vadeli programın hedefleri doğrultusunda belirlenen düşük zam oranları… Bu gelişmeler işçiler üzerindeki baskıların artacağına da işaret ediyor. Önümüzdeki süreçte ne gibi gelişmelere tanık olabiliriz? İşçi sınıfının bu gelişmelerden kazanımla çıkabilmesi nasıl mümkün olabilir?
Asgari ücreti belirleme süreci yaklaşıyor. Hem ocak-şubat süreci hem de belki sonrası ücret talepli mücadelelerin olacağı tahmin edilebilir ancak ben bu süreç içerisinde bundan daha çok kapanan iş yerlerinden tazminatsız işten atılan işçilerin içerideki hak alma mücadelesinin daha fazla öne çıkacağını düşünüyorum. Buraya bir parantez de açmak gerekiyor. Tekstil grup sözleşmesi imzalandı, sendikacılar yüzde 22’ye imza attı. Geldiğimiz noktada sendikalı yerlerde çalışan işçilerin dahi örgütsüz işçilerle aynı durumda olduğunu görüyoruz. Hatta şunu da söyleyelim Antep’te şubat ayında işçiler verdikleri fiili mücadelelerle yüzde 35-40 dolayında zam aldı. Antep’te gördüğümüz, çok açık olan bir şey var. İşçi hakkı için direnince yasaklar, baskılar, gözaltılar, tutuklamalarla karşılaşıyor. Grev ya da grev ihtimalinin olduğu her fabrikanın önüne askerleri yığdılar. Buna rağmen ücret zammı ortalaması yüzde 40’ları buldu. Artık tekstil iş kolunda -genelde de- fiili mücadelenin kazanım getirdiği, getireceği bir süreçteyiz. Patronlar yetkinin, grevin yasal olarak bir hükmünün kalmadığı sürece getirdiler işi. Yetkilisin ama yüzde 22’ye imza atıyorsun, greve çıkmıyorsun, greve çıksan dahi cumhurbaşkanı bir kararla grevi yasaklıyor. Elbette yasadaki kazanılmış hakları küçümsemiyorum ama patronların yasaları tanımadığı, açık açık ihlal ettiği bir süreçte işçi sınıfının bu kuşatmayı yarabilmesi için fiili mücadeleden başka seçeneği yok. Yani dünyanın bütün yetkileri de sizde olsa eğer işçinin fiili gücüne, örgütlü gücüne dayanan bir mücadeleniz yoksa kazanım gelmiyor. Bunu en son Birleşik Metal-İş’in örgütlü olduğu fabrikalarda gördük. Birleşik Metal-İş’in oradaki tutumunu ve süreci değerlendirdiğimizde görüyoruz ki aslında Birleşik Metal-İş ile BİRTEK-SEN arasında yetki bakımından bir fark yok. Çünkü grev hakkı gasbedildi işçilerin. Bizim artık şunu tartışmamız gerekiyor. Elbette sendikaların yetkili olması, baraj engelinin kaldırılması, grev hakkının koşulsuz tanınması gerekiyor. Ama haklar çiğnenmişse fiili mücadeleden başka bir yol da yok.
Süreç işçiye fatura ediliyor
Birleşik Tekstil Dokuma ve Deri İşçileri Sendikası (BİRTEK-SEN) tarafından hazırlanan, Antep, Urfa, Malatya, Mardin, Batman, Van, Adıyaman ve Maraş illerinde çalışan tekstil ve hazır giyim işçileriyle yapılan görüşmelere ve sektörel verilere dayanan rapor, bölgede tekstil işçilerinin nasıl bir cehennem koşullarında çalıştırıldığını gözler önüne seriyor. Rapora göre:
– Patronların kriz feryatlarına rağmen, tekstil ihracatında birçok ilde artış yaşandı. Örneğin Antep’te işçi sayısı düşmesine rağmen ihracat 55 milyon dolar arttı. Adıyaman, Malatya ve Maraş’ta da benzer bir tablo söz konusu. Patronlar, daha az işçiyle daha fazla üretim yaparak kârlılığı artırıyor.
– Fabrikalarda işçi sayısı azalırken üretim hız kesmiyor. İşçiler, daha uzun saatler çalışmak zorunda kalıyor. Bazı fabrikalarda, üretimi aksatmadan işçilerin yarısı işten çıkarılıyor, kalanlara ise baskı ve performans tehdidi uygulanıyor.
– Bölgedeki tekstil patronları, devletin sağladığı teşvik, vergi indirimi, bedava arazi, düşük faizli kredi gibi birçok haktan yararlanıyor. 2019-2023 yılları arasında yalnızca bu sekiz ilde 400’den fazla teşvik belgesi verildi. Ancak bu destekler, ne işçilerin ücretine ne de sosyal haklarına yansıyor.
– 2024 yılında İşsizlik Fonu’ndan patronlara 125 milyar TL teşvik verildi. Aynı dönemde fondan işsiz kalan 180 bin işçiden yalnızca 72 bini destek alabildi. Yani başvuranların yüzde 60’ı eli boş döndü.
– 2024-2025 döneminde yalnızca bu sekiz ilde on binlerce işçinin işten çıkarıldığı belirtiliyor. Özellikle “ahlaksız kodlarla” yapılan işten atmalar yaygınlaşmış durumda. Bu yöntemle işten çıkarılan işçiler, hem kıdem tazminatlarını alamıyor hem de İşsizlik Fonu’ndan yararlanamıyor.
– Patronlar, işçilerin tazminatlarının sadece yüzde 30 ila yüzde 50’sini teklif ederek “anlaşmalı çıkış” dayatıyor.
– Sigortasız çalıştırma, çocuk emeği ve işçilerin banka kartlarına el koyma gibi uygulamalar bölge genelinde yaygın.
– Tekstil patronları, Mısır’daki düşük işçi maliyetlerini (aylık ortalama 200 dolar) bahane ederek Türkiye’deki işçileri tehdit ediyor. Ancak gerçekler farklı. Çalık Holding Malatya’daki üretimini sürdürürken Mısır’da yeni fabrikalar açtı. Şirket işçilerin tazminatlarını ödemezken, geçen yıl tazminatını isteyen bir işçi patronun korumaları tarafından döverek öldürdü.
– Taha Holding işçilere, “Ya tazminatın yüzde 30’unu alırsın ya da mahkemede sürünürsün” diyerek baskı uyguluyor. Baykan Denim, Batman ve Mardin’de merdiven altı atölyelerde kayıt dışı işçi çalıştırırken, aynı zamanda Mısır’a yatırım yapıyor.
– Adıyaman’daki Çam Konfeksiyon’da asgari ücret görüşmeleri öncesi işçi sayısı yarıya düşürüldü. Kalan işçilere üretim baskısı iki katına çıkarıldı. Üretim hacmi yüzde 5 arttı.