Ülkemizde asgari ücretin nasıl belirleneceği yasalarla düzenlenmiş bir süreçtir. Bizim yıllardır bir tiyatro olarak nitelediğimiz bir süreçtir bu. Beş patron, beş devlet, beş işçi temsilcisi bir araya gelir ve açıklanır yeni asgari ücret. İşçi temsilcisi olarak, en büyük işçi konfederasyonu, yani Türk – İş bu toplantılarda yer alır. Sermayenin istediği sonuç buralardan yıllarca çıkar, kamuoyuna duyurulur. İşçi temsilcisi olarak görünen Türk – İş, özelleştirmelere verdiği destekle, işçi cinayetlerine karşı kayıtsız tutumuyla, hükümetlerin önemli bir destekçisi olarak, her zaman devletin bekasını mihenk taşı yapmış, mafyatik, işçi düşmanı bir kuruluş olarak ortadadır. Anlayacağınız, masada bir işçi temsilcisi yok!
Asgari ücret, özellikle AKP iktidarı döneminde, ortalama ücret haline gelmiştir. Her asgari ücret zammı, daha geniş kitleleri asgari ücretle çalışır hale getiriyor. Giderek asgari ücret, ortalama ücret haline gelmiştir bugün.
Asgari ücret, adından da anlaşılacağı üzere, toplumda uygulanabilecek en düşük ücreti tarif ediyor. Vasıfsız, en niteliksiz iş gücü manasında. Ama biliniyor, özellikle yoğun emeğe dayanan işlerde uygulanan ücrettir. İşçilerin yüzde onundan azı, toplu sözleşme yoluyla belirleyebiliyor ücretini. En büyük toplu sözleşme olarak asgari ücretin belirlenmesi, tamamen işçilerin inisiyatifi dışında bir süreçtir öteden beri.
Saray Rejimi, bütün süreçlerin emperyalistler ve sermaye açısından engelsiz, adeta ayağı taşa değmeden yürütülmesi için var. Öyle bir rejim ki bu, bir hastane yangınına yapılan bir müdahale bile, ‘Cumhurbaşkanımızın talimatıyla’ diye tarif edilirken, asgari ücretin belirlenmesi gibi bir konu elbette başkalarına bırakılamaz. Öyle de oldu. Son zamanlarda, asgari ücret, bizzat Erdoğan tarafından açıklanıyor, asgari ücret tespit komisyonu fiilen ortadan kaldırılmış oluyor.
2023 yılında uygulanacak asgari ücret, net 8506 TL olarak açıklandı. Türk- İş tarafından yapılan çalışmaya göre, kasım ayında dört kişilik bir ailenin açlık sınırı, yani sadece gıda için yapması gereken harcamaları 7785 TL. Biz işçiler, ilk zamlı maaşları Şubat ayı içinde alacağız. Buradan rahatlıkla, ilk maaşlar elimize geçtiğinde açlık sınırının altında kalacağını söyleyebiliriz. Aynı ailenin yaşayabilmesi için gerekli tüm harcamaları kapsayan yoksulluk sınırı ise 25 bin 365 TL. Yani, insanca bir yaşam için, üç asgari ücret bile yetmiyor. Bir kişinin yaşam maliyetini tarif eden bekâr bir işçinin yaşam maliyeti ise, 10 bin 171 TL. Türk- İş’ in küsüp masayı terkettiği önerisi bile bunun altında, 9 bin TL idi.
Son yıllarda, emeğin milli gelirden aldığı pay, yüzde otuz beş lerden, yirmi altıya kadar düştü. Ballandıra ballandıra anlatılan artışlara rağmen. Buna karşılık, sermayenin payı sürekli büyümeye devam ediyor. Bize lütuf gibi gösterilen artışlar, patronlara sigorta indirimi, asgari ücret desteği, vergi muafiyeti vb olarak geri dönüyor. Böylece, maaşlar arttıkça alım gücü azalan, ‘ geliri arttıkça’ daha da yoksulluğa sürüklenen bir sınıf söz konusu.
Son yıllarda gerçekleşen işçi eylemlerinin; direniş ve grevlerin neredeyse tamamı, işçilerin taleplerini kabul ettirmesi ile bitiyor. Yandık, bittik diyen patronlar, kararlı işçiler karşısında geri adım atabiliyor. İşçilerin talepleri kabul edilse dahi, patronlar karlarını artırmaya devam ediyor. Yani, ne kadar ekmek o kadar köfte.
Artık asgari ücretin belirleyicisi, saray olmuş ise, ücret talebinde bulunulacak yer bellidir. Hesabı mahşere bırakır gibi sandığa bırakmak, belirsiz bir hesaplaşma randevusudur. Oysaki insanca yaşamak ertelenemez.
İşçi sınıfı örgütlü ise her şey, örgütlü değil ise hiçbir şeydir. Asgari ücret tespit süreci bunun dolaysız ifadesidir. Ağlamak, sızlamak değil, örgütlü güç ve mücadele kazandırır. Haydi eller küreklere.