Milyarlarca dolarlık sektörün halka halka başka işlere, alanlara yayıldığı; sanatçısı, sporcusu, gazetecisinin de bulunduğu kocaman bir havuz var karşımızda.
“Uyuşturucuyu izlersen, eline bir suç davası geçer; parayı izlersen ne geçeceğini bilemezsin.” (The Wire isimli polisiye diziden bir replik.)
Çoğumuz en az bir defa şu lafı etmişizdir: “Allah’tan petrolümüz yok!” Sadece inşaat ve borçlanma üzerine kurulan iktidar tekeline bakınca; bu en değerli yeraltı servetinden yoksunluğa duyulan içten minnettarlığı anlıyor insan. Ne yazık ki petrol yok ama, Azeri petrolünün parası var. Ve ne vakit yüklü miktarda ülkeye girse, çevresinde tuhaf olaylar beliriyor…
Organize suç örgütü yöneticiliğinden aranan Sedat Peker, 2 mayıs günü bir video yayınladı. Kendisine yönelik operasyonun “derin devletin başı” dediği Mehmet Ağar tarafından, damat Berat Albayrak’ın öncülüğündeki Pelikan grubunun baskısıyla yapıldığını söylüyordu. Bodrum Yalıkavak Marina’yı kastederek, Ağar’ın Azeri milyarder Mübariz Mansimov’un mallarına çöktüğünü; bunu da birileri adına yaptığını belirtiyordu.
Ağar ve Yalıkavak Marina konusu kamuoyunda iyi biliniyor zaten. Ekim 2020’de arkada marina manzarasıyla Susurluk davasının baş aktörleri Alaattin Çakıcı, Mehmet Ağar, Engin Alan ve Korkut Eken’in beraberce çektirdikleri fotoğraf da epey gündem olmuştu. Mansimov’un “FETÖ üyeliği” ile suçlanıp tutuklandığını ve sonrasında tahliye edildiğini de hatırlatalım. Marina-Ağar ilişkisini merak edenler için kısa özeti buraya bırakalım.
Peki neler oluyor?
Bir ucu Susurlukçulara, diğer ucu milyarlarca dolarlık servete sahip Azeri oligarklara uzanan karmakarışık bir olay duruyor karşımızda. Hangi ip çekilse, ardından tomar tomar yumak geliyor çünkü. Peker-Ağar çatışması, dehşet verici bir ekonomi politik ağın kriminal performansı sadece. Ortada sineklerin etrafına üşüştüğü cazip bir “pamuk şekeri” duruyor oysa.
Aşağıdaki vereceğimiz bilgilerde bilinmeyen şeyler yok. Çok daha fazlası arşivlerde kayıtlı. Olaylar, hatırlatılırken gizli saklı olana değil de aleni olana doğru yeniden dizildi. Zira Türkiye’nin siyasi rejimindeki aks değişimiyle, buradaki ilişkilerin arasındaki paralellik, bize tehlikeli bir hikaye anlatıyor.
***
2007, Türkiye siyasetinde değişimin hızlanmaya başladığı yıldı. Cumhurbaşkanlığı seçimi, referandum, siyasi davalar ile iktisat politikalarındaki “popülist” kırılmanın reaksiyona girdiği dönemin önemli gelişmelerinden birisi, Petkim’in 2 milyar 40 milyon dolara Azerbaycan’ın devlet şirketi SOCAR’a satılmasıydı. Basit bir özelleştirme değildi Petkim. Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin daima karanlık bir yüzü vardır. Mesela; siyaset-devlet-mafya ilişkilerinin sökün ettiği Ömer Lütfi Topal cinayetiyle başlayan Susurluk’a dair 1998’de dönemin Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş’ın yazdığı raporun şu kısmı bugüne de ışık tutuyor:
“Bakü’de yapılan konukevinin finansman sıkıntısı üzerine inşaatın otel olarak tamamlanması, otele bitişik bir kumarhane yapılması kararlaştırılarak işletmeciliği Emperyal üstlenmiştir. Bu projeyi gerçekleştiren Cumhurbaşkanının oğlu İlham Aliyev’dir. Kendisinin Topal’a 500 bin dolar kumar borcu olduğu ve otelin gizli ortağı olduğu iddiaları öne sürülmektedir.”
İlham Aliyev 1994’ten 2003’e kadar Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Petrol Şirketi’nin (SOCAR) başkan yardımcısıydı. Babası Haydar Aliyev’in hastalanmasının ardından devlet başkanı seçildi. Petkim’in satışıyla beraber de yeni bir dalga başladı Türkiye’de: Azeri milyarder dalgası. Detayları atlayıp hızlıca akışı verelim:
En popüler isim Mansimov’du. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bizzat teşvikiyle 2007’de Türk vatandaşı olmuş; 2008’de, El Kaide’nin 2003’te bombaladığı, Demirbank’a el konulmasından sonra TMSF’ye geçen ve HSBC’nin kullandığı binayı, 60 milyon dolara satın alıp otele çevirmişti. 2011’de Bodrum Yalıkavak Marina’yı aldı. Şirketleri onlarca gemilik filoya sahip Palmali Holding çatısı altında toplanıyordu. Buranın ucu da SOCAR’a çıkıyor.
Dikkat çeken diğer bir oligarka geçelim.
2009’da “dünyanın en lüks oteli” iddiasıyla 1.4 milyar dolara Antalya’da kurulan ve Richard Gere, Sharon Stone, Monica Belluci gibi ünlülerin katıldığı törenle açılan Mardan Palace’ın sahibi Telman İsmailov, borçlarını ödeyemeyince Garanti Bankası’nca icraya verildi. Oteli 2015’te 360 milyon liraya Halkbank aldı. Deyim yerindeyse kamu bankası, batık oligarkın pisliğini temizliyordu. İsmailov’a Halkbank 62.5 milyon dolar kredi vermiş, üstelik kredi için teminat olarak Hazine’ye ait arazi gösterilmişti. Rıza Sarraf’tan (Reza Zarrab) önce patlayan skandal sessizce örtüldü. Putin’in de ipini çektiği İsmailov’u en son, 2019’da Sedat Peker’le Karadağ’da gülümseyerek dolaştıkları bir fotoğrafta gördük. Bu uç da Peker’e açılıyor.
Sıradaki oligark Lukoil’in sahibi Yusufovich Alekperov. Türkiye pazarına 1998’de girdi fakat büyüme yılı 2006’ydı. EPDK’dan dağıtım lisansını aldıktan sonra 600’e yakın istasyon sahibi oldu. Aliyev’in yakın dostu olan Alekperov’un şirketi SOCAR ile ortak faaliyetler yürütüyor. Mansimov, Lukoil’in petrolünü taşıyordu ve ödeme yapılmadığı gerekçesiyle Londra’da 2 milyar dolarlık tahkim davası açmıştı.
Yani her şey birbirine bağlanıp, nihayetinde SOCAR’a çıkıyor. Başka yerlere de bağlanıyor elbette. Onu da 2015’te Sözcü gazetesindeki Bora Erdin’in haberinden özetleyelim:
Mansimov vatandaşlığa geçer geçmez, Bilal Erdoğan’ın şirketi BMZ’den üç ‘gemicik’ kiralıyor; Erdoğan’ın kardeşi Mustafa Erdoğan ve kayınbiraderinin 2014’te satın aldığı Tuzla Tersanecilik’le de birlikte çalışmaya başlıyordu. Burada Fettah Tamince, Murat Sancak, 15 Temmuz’dan sonra “silahlı terör örgütü üyeliği”nden 15 yıl ceza istenen Mehmet Fatih Baltacı; Erdoğan’ın kayınbiraderi Ziya İlgen ve Ömer Faruk Kalyoncu’dan oluşan bir başka ilişkiler yumağı da derya gibi açılıyor önümüze. Ne yaptığı belirsiz iki enerji şirketi üzerinden sürekli el değiştiren hisselerle Mansimov-SOCAR arasında mekik dokuyan ortaklıklar yıllarca sürdü. Alan aldı, veren verdi ve dosyalar kapatılıp tozlu raflara kaldırıldı. Meselenin “suç” ayağında bugün dökülen taşlar da bunu gösteriyor. Tasfiye edilecekler, tasfiye ediliyor; korunacaklar, başka güvenli zırhlara bürünüp yoluna devam ediyor.
Bize de tekrar Kutlu Savaş’ın Susurluk raporundaki veciz sözü hatırlatmak düşüyor: “Silahlı suç örgütleriyle devlet isterse kolayca baş eder. Asıl sorun kravatlılar çetesi.”
***
Mansimov’un davasında aleyhine tanıklık yapan Alaattin Aykaç ve Ali Kemal Çelikten’in adları da anılmayı hak ediyor. Mansimov, kendisini dolandırarak Yalıkavak Marina’yı ele geçirdiklerini iddia ettiği bu isimlerle ağır cezada davalıktı. Aykaç, Petkim’in yönetimindeyken marinanın da yönetimine alındı. Mansimov’la davalık olunca ayrılıp, Yıldırım Demirören’in sağ kolu oldu. Halen Azeri piyangosunu da portföyüne katan Demirören Holding’in yönetiminde.
Hayli girift ilişkileri, Mansimov davasına sunulan belgelerden yararlanarak özetlemeye çalışalım:
2009’dan itibaren Malta ve bazı ada devletlerinde Aykaç üzerine 16 şirket kuruluyor. Bir kısmında Çelikten de yönetici. Onun da üzerinde 6 şirket var. Aynı adresi SOCAR’ın çok sayıdaki şirketi de paylaşıyor. İçlerinden birisi, Bodrum Marina’nın yeni sahibi Yalıkavak Holding Limited. Ve SOCAR’la içli dışlı birine, Anar Alizade’ye ait.
Çelikten’in üzerine kurulan Malta’daki Arrow Star Trading Co. 2018’de Türkiye’de de faaliyete başlıyor. Tek yöneticisi Çelikten fakat 2020’de hisseleri İlham Gadim-Zada’ya devrediyor. Gadim-Zada’nın babası SOCAR’ın 2002’ye kadar yöneticiliğini yapan ve suikast sonucu öldürülen Vagif Gadimov. Bilal Erdoğan’ın gemileri de 2016’da Gadim-Zada’ın Malta’daki 5 denizcilik şirketine kayıtlıydı. Bu arada Çelikten, Azerbaycan’da kurulu SOCAR Polymer’in de yöneticileri arasında.
Fazlasıyla karışık değil mi? Burada aktarılanlar sadeleşmiş hali üstelik. Önemli olan havada uçuşan hisselerden, kağıt üzerinde kurulu şirketlerden çok, hepsinin birbiriyle ilişkisi ve aynı adresi işaret etmesi: Anar Alizade. Bütün ilişkiler Singapur merkezli RSR Holding’de düğümleniyor. Peki kimdir Alizade?
2005’ten beri SOCAR’ın Başkanı olarak görev yapan, 2020’den beri de SOCAR Turkey Enerji A.Ş., Petkim Petrokimya Holding A.Ş. ve STAR Rafineri A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürüten Rovnag Abdullayev’in kuzeni. Değiştirmeden önceki soyadı “Aliyev”di. 2007’de Singapur’da kurduğu RSR Holding, yazı boyunca andığımız şirketlerin ya sahibi, ya ortağı. SOCAR ile en az 48 yüksek gelirli iş anlaşması yapan şirketlerin tamamının sahibi olduğu da iddia ediliyor. Alizade’nin Türkiye temsilciliğini, geçen yıl Petkim Ticaret Başkan Yardımcılığı’na atanan Agshin Salimov yürütüyor. Yöneticileri ise Nihad Aliyev, Ali Polat, Koray Atalık ve Moreno Acchiolini. Ağar’ın yönetiminde bulundukları da dahil bahsi geçen şirketlerin tamamıyla ilişkili olduklarını not edelim.
Petkim’in özelleştirilmesinden sonra, onun etrafında dönenlerin en basit, en özet hali böyle. Gelelim asıl soruya: Burada “büyük resim” nedir?
***
Milyarlarca dolarlık sektörün halka halka başka işlere, alanlara yayıldığı; sanatçısı, sporcusu, gazetecisinin de bulunduğu kocaman bir havuzdan bahsediyoruz. Türkiye 2007’de oraya atıldı işte. Bodruma istiflenmiş ne kadar çürümüşlük varsa mazgallardan, paslı boruların çatlaklarından, küflü tavan arasından sokaklara saçılıyor şimdi.
Gözümüzün önünde ülkeyi de önüne katıp sürükleyen zehirli bir nehir akıyor yıllardır. Peker’in işaret ettiği o nehre dökülen kanalizasyon borularından birisi yalnızca. Türkiye’den içeri öyle bir Azerbaycan var ki, “İki devlet tek millet” sloganı kültürel, ideolojik, siyasi dayanışmanın ötesinde anlamlara sahip artık. Petrol parasıyla, SİHA’larla, inşaatla ve derin ilişkilerle birbirine iyice yaklaşan; yaklaştıkça birbirine benzeyen; benzedikçe kader birliğine sürüklenen, “iki devlet tek rejim…”
Duruma bakınca “Allah’tan petrolümüz yok” minnettarlığının üzerinde kocaman bir soru da karanlık bir şafak gibi asılı durmuyor mu: Milyarlarca dolarlık havuz, seçimle nasıl temizlenir?