Yakın gelecekteki ekonomik manzara -Hakkı Taşdemir

Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında ekonominin yöneticilerinin değişmesi yakın geçmişe kadar izlenmiş olan ekonomi politikalarının terk edileceğinin işaretini vermişti. Kimi çevreler bu değişime rağmen “ipler Erdoğan’ın elinde” diyerek yorumlamış olsalar da durum hiç de bu çevrelerin düşündüğü gibi değildi. Şimşek ve Erkan küresel finans çevrelerinin “kayyum” olarak Türkiye ekonomisini yönetmek üzere atanmış şahıslardı ve bu atamalar Cumhurbaşkanının ekonomi yönetimindeki çaresizliğinin bir ürünü idi. Konuyu daha önce Kaldıraç dergisinde kaleme aldığım yazıda geniş biçimde işlemiştim.

Aradan geçen iki ayılık süre zarfında bu öngörümün haklılığı ortaya çıktı. Şimdi önümüzdeki bir yıllık dönem içerisinde neler olabileceğini düşünme zamanı.

Her ne kadar ekonominin direksiyonunda bulunanlar orta vadeli programlarını Eylül ayında açıklayacaklarını söylemiş olsalar da geride bırakmış olduğumuz iki ay zarfında yaptıkları, gelecekte yapacaklarının teminatıdır diye düşünerek 2024 yılının ilk yarısının sonuna kadar olabilecekleri tahmin edebiliriz.

Öncelikle yabancı paraların durumundan söz edelim. Uluslararası finans çevrelerinin yeni yönetimden en büyük beklentisi Amerikan dolarının gerçek değerine ulaşması. Ancak bu birdenbire mümkün olmaz. Gerçek değerinin 35-36 lira bandında seyrettiğini düşündüğüm Amerikan doları birdenbire bu seviyeye çıkarsa yaklaşık 100 milyar dolar seviyesinde olan Kur Korumalı Mevduat sahipleri kısa sürede büyük bir faiz geliri elde ederler, bu kur farkının yaratmış olduğu faiz gelirini ödemede devlet büyük bir güçlük içerisine düşer. Bu nedenle yabancı paraların değeri kontrollü bir biçimde yavaş yavaş arttırılacak. Yıl sonunda USD 30 lira seviyelerinde olacak.

Yine uluslararası finans çevrelerinin beklemekte olduğu faiz yükseltilmesi de kademeli olarak gerçekleştirilecek, yıl sonuna doğru enflasyona yakın bir seviyeye getirtilmeye çalışılacak.

Faiz oranlarındaki artışın, tutucu çevrelerde de makul karşılanabilmesi için TÜİK’in enflasyon verileri de gerçeğe daha yakın olarak ilan edilecek (Nitekim Temmuz enflasyonu bu doğrultuda ilan edildi). Faizlerin de birdenbire yükseltilmemesinin nedeni var. Faizler birdenbire yükselirse ellerinde bol miktarda düşük faizli tahvil bulunan bankalar zor durumda kalırlar. Bu durum bazı bankaların iflasına ve yeni bir ekonomik çöküşün başlamasına yol açar. Bu duruma da kimsenin tahammülü yok elbette.

Ancak bütün bunların gerçekleşmesi, enflasyonun görece makul düzeye indirilmesine bağlı. Bu yazının yazıldığı sırada ENAG verilerine göre yüzde 100 seviyelerinde olan enflasyonun birdenbire düşürülmesi ise hiç kolay değil, üstelik bu başarılabilse bile olumsuz etki yaratır ekonomi üzerinde. Saatte 100 km. hızla giden bir araç düşünün, aniden hızı 20 km. seviyesine düşürürseniz o aracın başına neler gelir? Tahmin etmek zor değil. Ekonomide de aynı şey söz konusu.

Bütün bunları göz önüne aldığımızda makul bir süre içinde enflasyonun yüzde 40 seviyesine indirilmesi beklenebilir. O makul süre ise yerel seçimler öncesi yani Mart 2024 tarihidir.

Daha uzun bir süreye yayılacak enflasyonla mücadele programına küresel finans çevreleri razı olamazlar.

Peki enflasyonla mücadele için ne yapılacak?

Onu zaten açıkladı bay Şimşek. Hatırlayın ne dediğini; Bütçe açığının nedeni emekliler!” Bu açıklamaya yönelik eleştiri yapmayacak, sadece niyetini açığa çıkarmakla yetineceğim.

Bu açıklaması ile bay Şimşek, sadece emeklilerin boğazını sıkmakla yetinmeyeceklerini ücretler üzerindeki baskıyı da arttıracaklarını ilan ediyor adeta. 2024 yılı başında emeklilere yapılacak zammın kök ücretlere uygulanacağını bu nedenle milyonlarca emeklinin eline geçecek maaşta artış olmayacağını yine milyonlarcasının da çok düşük bir maaş artışı elde edebileceğini şimdiden söylemek mümkün.

Asgari ücrete bir zam yapılacak elbette. Ancak bu zam asgari ücretin ortalama ücrete yaklaşması ile sonuçlanacak, ayrıca kayıt dışı işçi çalıştırma ve asgari ücret altında ücretle işçi çalıştırma uygulamalarını arttıracak. Kısmi çalışma, dönemsel çalışma vb uygulamaları daha sık göreceğiz.

Ücretler üzerine uygulayacakları baskıya ek olarak dolaylı vergileri de arttıracaklar (benzin, motorin, içki, sigara vb zamlar artarak devam edecek).

Bütün bunlar ürün ve hizmetlere olan talebin kısılması ve böylece enflasyonun kontrol altına alınabilmesi için düşünülen önlemler.

Oysa gözden kaçırdıkları çok önemli bir husus var;

Türkiye’de talep enflasyonu yok, maliyet enflasyonu var!

Sonuçta enflasyon planladıkları gibi düşmeyecek ancak piyasalar durgunlaşacak. Bunun adı “Stagflasyon”… Ekonomi yöneticilerinin en çok korktukları durum.

Peşinden iflaslar, işten çıkarmalar artan işsizlik vb olaylar gelir.

İşte Türkiye’yi yakın gelecekte bekleyen budur.