Sömürü-yağma-rant düzeni öldürüyor! – İşçi Gazetesi

“Bu depremin gelmekte olduğunu yer bilimciler olarak söyleye söyleye, yaza yaza dilimizde tüy bitti. Hiç kimse ne diyorsunuz diye tepki bile vermedi.”

Bu sözler, depremin ardından konuşan Bilim Akademisi üyesi jeolog Prof. Dr. Naci Görür’e ait…

Yıkımın boyutları ürkütücü. Yaşanılan acıyı tarif etmek çok zor. Hastane bahçesinde, yıkılmayan bina koridorlarında cesetler yığılı. Kaybettiklerimizden çok daha fazlasının; onbinlerce insanın enkaz altında kaldığı hesaplanıyor.

Her yıkım alanında, “Ne olur, yardım gönderin. Yetkililer nerede, devlet nerede!” feryatları yükseliyor. Bir Vali, sırıtarak isyan eden halka bakıyor bön bön. Ertesi gün aynı vali polis koridorunda lüks makam aracına binip kaçıyor. Bir diğer Saraylı politikacı, hemen yanıbaşında battaniyeye sarılmış ağlayarak yardım isteyen vatandaşa sırtını dönüp telefonuyla meşgul olmaya devam ediyor. Adeta “devlet budur” diyor; “Senin feryadın, ölümün umurumda değil” diyor.

Devlet, ikinci gün OHAL ilanıyla arz-ı endam ediyor.

İlk önlemi, canla başla enkazdan can kurtarmaya çalışanlara parmak sallamak oluyor: “AFAD dışında organizasyonlara müsaade etmeyeceğiz!”

Cumhur ittifakı olarak bölgedeyiz” diyor, bir Bakan utanmadan.

İsyan etmek günahtır” disturuyla sarıklı-cübbeli maaşlılarını Soma’ya salan Diyanet, burada da marifetini sergiliyor. İçecek suya, bir tas sıcak çorbaya ihtiyacı olan, dondurucu soğukta sokakta kalan halka “seyyar mescit” gönderiyor, Selâ okutup dua programı icra ediyor!

Özel uçak gönderip Avrupa’dan hasta getirerek şov yapan devlet/saray rejimi, enkaz altında kurtarılmayı bekleyenlerin sesi-soluğu kesilmeye başladıktan sonra ‘seferber’ oluyor!

Üçüncü gün bölgeye giden Erdoğan, Bartın’daki madenci katliamında sarfettiği sözleri tekrarlıyor; “Olanlar oldu. Bunlar kader planının içerisinde olan şeyler!”

Ülkenin dört bir yanından büyük yıkım ve acıya ortak olan, bir can daha kurtarmak için tırnaklarıyla enkaz kazıyan, deprem bölgesine varmak için yola çıkan, yardım gönderen milyonlar, yaşadıkları zorluklar yetmiyormuş gibi birde bu çürümüş düzenin OHAL duvarlarına çarpıyorlar.

Tüm bunlar kahredici; ama şaşırtıcı mı?

Hiç değil. Devlet budur, bu kadardır! Düzce depreminde de buydu, sel baskınlarında, orman yangınlarında, madenci katliamında, Ankara Gar katliamında da buydu devlet.

Bu devlet, yaşatmayı değil öldürmeyi biliyor. Bu devlet barışa, kardeşliğe değil, düşmanlaştırmaya ihtiyaç duyuyor. Bu devlet sermayenin, rantçıların, yağmacıların, çetelerin devleti olduğunu her adımında gözümüze sokarcasına gösteriyor.

Onun için, her depremde, selde yoksullar ölüyor.

Onun için, her ay ortalama 150 işçi iş cinayetlerinde can veriyor.

Onun için işçilerin grevi yasaklanıyor.

Onun için Kürtlere, Alevilere, sosyalistlere, kadınlara; nihayet kendilerine biat etmeyen herkese düşman hukuku uygulanıyor.

Bu depremde yaptıkları da budur.

OHAL ilanı kendi güvenlikleri içindir.

Suçlarını biliyorlar. Milyonların ahını aldılar. Halk öfkeli. Halkın yanında, ilk günden tüm imkanlarıyla can kurtarmaya, yaraya merhem olmaya çabalayan devrimci örgütler, demokratik kitle örgütleri, sol-sosyalist partiler, mücadeleci sendikalar, sağlık emekçileri, namuslu dürüst aydınlar, gazeteciler, sanatçılar, belediyeler var…

Korkuları, bu güçlerin varlığıdır. Her ağızlarını açtıklarında “provokatörler var” demeleri bundandır. Korkuları, öfkenin isyana dönüşerek üzerlerine gelmesindendir.

Binlerce değil, onbinlerce insanın ölmesinin, zerre kadar umurlarında olmayacağı ortadadır… Onbinlerce binanın yıkılmasına, yeni rant-yağma imkanı diye bakacakları kesindir. “Beşli çete” müteahhitlerinin şimdiden el oğuşturduklarına şüphe yoktur. Öldüren deprem değil bu soysuzlar düzenidir; kapitalist sömürü-yağma-rant düzenidir.

Ve bir kez daha gördük ki, derdin dermanı kendimizdeymiş.

Milyonların yüreği deprem bölgesindeki kardeşleriyle atıyor. Büyük bir dayanışma seferberliğinin sıcağında ısınıyor kalplerimiz. Bir can daha kurtarmak için. Üşüyen canlara bir çadır, sıcak bir çorba ulaştırmak için. Duyulmayan çığlıklarını dört bir yana duyurmak için… Kendimiz için.

Örgütlenmeliyiz; kendi kaderimizi artık kendi ellerimize almak için!