13 Kasım günü, Taksim/İstiklal Caddesi’nde gerçekleşen bombalı saldırıda, 6 insanımız hayatını kaybetti, onlarcası ise yaralandı. Saldırının ardından her parçası çelişki dolu, birbirini yalanlayan ve hızla Kürt hareketini hedef tahtasına koyan kötü bir senaryo devreye konuldu.
Taksim Katliamı, tüm çelişkileriyle orta yerde dururken, dahası tüm işaretler Sarayı/devleti gösterirken, 19 Kasım gecesi, “Taksim’e misilleme” operasyonu başlatıldı. “Terör saldırılarını bertaraf etmek ve hudut güvenliğini sağlamak, terörü kaynağında yok etmek…” gerekçesiyle, Suriye’de ve Irak’ta bulunan Kürtlerin denetimindeki merkezlere savaş uçaklarıyla bomba yağdırıldı. Şu ana kadar 15’i Suriye ordusuna mensup 31 insanın hayatını kaybettiği, onlarca kişinin de yaralandığı bilgileri paylaşıldı.
Bu senaryonun yapımcı ve aktörlerini gayet yakından tanıyoruz. Sadece İstanbul’da, Ankara’da, Suruç’ta, Reyhanlı’da patlatılan bombalardan değil… Sadece, IŞİD, HTŞ, El Nusra vb. onlarca cihatçı örgütü içimize taşıyıp hamiliğini yapmalarından değil… Sadece Güney Kürdistan’da, Suriye’de, Libya’da giriştikleri savaş kundakçılığı ve katliamlardan değil…
Üretilen toplumsal zenginliği, akıl almaz boyutlarda rant-yağma politikalarıyla kendi kasalarına aktarırken bizi açlığa-yoksulluğa mahkum etmelerinden de tanıyoruz. Her gün iş cinayetleriyle aramızdan aldıkları işçilerden, öldürülen kadınlardan, cemaat yurtlarında tecavüze uğrayan çocuklardan… Geleceksiz bıraktıkları gençlerimizden… Talan edilen ormanlarımız ve yaşam alanlarımızdan tanıyoruz.
Ülkeyi; uyuşturucu, kara para, mafya ve çetelerin merkezi haline getirirken halkın ensesinde boza pişiren bu çürümüş sistem çözülüyor; “nereyi tutsan elinde kalır” misali tel tel dökülüyor. Ellerinde kalan tek seçenek baskı, şiddet, yalan bombardımanı…
Hepsi; Saraylılarıyla, burjuva muhalefetiyle, sermaye baronlarıyla, etraflarındaki çanak yalayıcılarıyla hepsi, üzerimize basarak kurdukları cennetlerini kaybetmemek için hayatı biz işçi-emekçilere zehir ediyor.
Bu toprakların işçi-emekçileri, mazlum halkları, yaşamlarına kasteden bu çürümüş sömürü ve savaş düzenine karşı ortak mücadeleyi büyütmek zorundadır.
Bu zulüm düzeninden kurtulmak için ırkçı-ayrımcı kışkırtmalardan uzak durup; işçilerin birliğini ve halkların kardeşliğini savunarak örgütlenmekten başka bir yol yoktur.