Seçimlerin içinde yaşadığımız sistemde en büyük işlevi, düzenin topluma onaylatılarak meşru hale getirilmesidir. İşte 14 Mayıs seçiminin anlamı budur ve ikinci tur da bunun devamıdır.
Ülkemizde iktidarda saray rejimi var. Saray Rejimi, bir NATO/ABD planı olarak ortaya çıkmıştır. Emperyalistler arası paylaşım savaşının devleti çözen etkisi, Kürt halkının direnişi ve Gezi direnişi ile birlikte Anadolu’da mayalanan direnişin önünü kesmek için gündeme gelen saray rejimi, ABD’nin savaş politikalarını yürütecek uygun bir aparat olarak düşünüldü ve böyle oluştu. Her savaşın aynı zamanda iç savaş olmasına uygun bir şekilde, içeride Kürt halkına ve işçi sınıfına karşı bir savaş ilan edildi. Okumuş yazmış tayfanın şaşkınlıkla izlediği politikalar, aslında birer iç savaş uygulaması, yok denilen hukuk ise iç savaş hukukudur.
İşte seçimler tüm bunları gizleyen, işçi sınıfının direnişini Erdoğan’ın gönderilmesi gibi bir hedefe kilitleyen bir işlev görüyor. Aynı zamanda, sol partileri düzene sıkı sıkıya bağlayan, işçi sınıfının umudunu sandığa kilitleyen bir işlev.
Saray Rejimi, seçimle kurulmadı. Erdoğan, bütün seçimleri hileyle gasp etti. Bunu yaparken, en büyük desteği hep burjuva muhalefetten aldı. Örnek mi? Diploması olmayan bir adayla yarış yapılıyor. Ama bugün bundan bahseden yok. “Adam kazandı” diyen İnce, kendi adaylarıdır. Seçimler çalınırken kitleleri sokağa çıkmaktan alı koyan, “İç savaş çıkar” diye korku salan yine bu muhalefettir.
Bu yol, işçi sınıfının yolu değildir. İsteyen bu yolda yürüyebilir. Hatta bu bizim için, işçi sınıfı için bir arınma, temizlenmedir. Ama kimse bize bunu vaaz etmesin. Erdoğan’ı göndermeyi hedefe koymak, bu kadar kör olmak, dönüp dolaşıp, kitleleri azılı halk düşmanlarının, ırkçıların iki dudağının arasına hapsetmeye varmıştır.
İşçilerin, halkın gerçek gündemi ekonomik krizdir. Ülkede çalışan nüfusu sürekli artmaktadır. Bunu TÜİK verileri bile gizlemiyor. Yaşanan; şirketler, holdingler, bankalar kârlarını katlarken, işçi sınıfının giderek sefalete itilmesidir. Seçim meydanlarında işçi sınıfının adı geçmiyor. Onlara göre işçiler seçmendir. Gidip oyunu atacak, çıkan sonucu “olgunlukla” karşılayacak, memnun değilse beş yıl sonra değiştirecek!
Oysa saray rejimi, direklerinden çatırdıyor. Rejim her yönüyle çürümüştür. Sarayın her bir odasında korku kol geziyor. Onları korkutan Bay Kemal değil. Onları korkutan, bir türlü boğamadıkları Kürt halkının direnişi ve Geziden bu yana sönmek bilmeyen direniş ateşidir. Kadınların, köylülerin, gençlerin ve elbette işçilerin direnişleri.
İşçi sınıfı, topluma öncülük edebilecek biricik sınıftır. Onun çıkarı, sömürünün ortadan kaldırılması, savaşların, insanın insana kulluğunun bitmesine dayanır. Varlığını hiçbir sınıfın sömürülmesine borçlu olmayan tek sınıftır işçi sınıfı. Üreten, var eden, bütün zenginliklerin yaratıcısı olan, gücünü üretimden alan sınıftır.
İşte bu sınıfını ‘seçmen’ kategorisine indirmek, ona yapılacak en büyük ihanettir.
İşçiler, uzun bir zamandır direniyor. Özellikle ekonomik krizin derinleşmesi ile birlikte giderek artan işçi eylemlerine tanık oluyoruz. Hemen hemen her direniş örgütlülüğü ve kararlılığı oranında belli kazanımlarla sonuçlanıyor. Sarayın grev yasağını ayakları altına alıyor, 1 Mayıs alanlarında Genel Grev, Genel Direniş sloganları atıyor. Soğuklara, yakıcı güneşe, aylarca aç kalmaya rağmen aileleriyle birlikte direnen işçiler az değildir. Patronların evlerini onlara dar eden, sokaklarını eylem alanına çeviren işçilerdir.
Sorun, işçi sınıfının, halkın çeşitli katmanlarının direnmiyor olması değildir. Sorun, bu direnişlerin örgütlü ve ortak bir potada yürümüyor olmasıdır. Bir yerde işçiler direniyorken, bu işçilerin sendika mafyası, polis ve patronların baskısına terk edilmesi, bu örgütsüzlüğün sonucudur. Doğası için direnen bir yöre halkının, çevredeki fabrika işçileri tarafından desteklenmesi; kayyum bir rektöre karşı çıkan öğrencilerin, hakları için direnen işçiler tarafından yalnız bırakılmaması; farklı alanlarda, farklı yollarla aynı sömürü ve yağma düzenine karşı mücadele edildiği bilinciyle hareket edilmesi, direnişi daha güçlü, daha öğretici, kazanımları daha kalıcı yapacaktır.
Bugün, saray rejimi ve sermayenin topyekûn saldırılarına karşı, işçi sınıfının ihtiyacı topyekûn direniştir. Kitlesel, geniş çaplı bir direniş. İşte Genel Grev bunun yoludur. Hayatı yaratanların birgün, bir hafta çalışmaması, çarkların durması, gerçek gücün kim olduğunu gösterecektir.
Biz bu satırları yazarken, seçimin ikinci tura kaldığı ortaya çıktı. Egemenler, ABD ve AB emperyalizmi, sermaye, saray rejimini güçlendirmek istiyor. Bunu Erdoğan’la yada Erdoğan’sız yapmak istiyorlar. Görünen o ki Erdoğan’dan vaz geçmiş değiller. Ama kiminle olursa olsun, saray rejimi, halklar için, işçi sınıfı için daha fazla sömürü, daha fazla esaret, daha fazla aşağılanma vb.’ dir.
İşçi sınıfı kendi kaderini kendi elleriyle yazacaktır. Bunun yolu direnişi geliştirmek, direnişi daha örgütlü hale getirmek, bu direnişleri bir Birleşik Emek Cephesi çatısı altında ortaklaştırmaktır.
Hak-hukuk-adalet böyle sağlanacaktır. Baskı, yok sayılma, aşağılanma esaretinden böyle çıkılacaktır. Savaşsız, sömürüsüz, kardeşçe yaşanabilir özgür bir dünyanın kapıları böyle aralanacaktır.
Direniş yaşatır, direniş insanlaştırır, direniş kazandırır!