Gerçeği görebilmek, “güç” olarak tanımlanabilir. Güçlü olmayanın gerçeği görebilmesi mümkün değildir. Gerçeği kabullenmek, cesaret olarak adlandırılabilir. Çünkü gerçeği kabul etmek, hoşuna gitmese de bir şeyi anlamak, doğru anlamak demektir. Durumu olduğu gibi kabul etmek cesaret oluyor. Gerçeği, sadece “kabul edip” uyumaktan söz etmiyoruz elbette. Gerçeği değiştirmek, bu da irade olur. İradedir, çünkü onu değiştirmek öyle sanıldığı kadar kısa bir anlık iş değildir. Gözlerimizi kapatıp, hayal kurup, gözlerimizi açtığımızda gerçekliğin değişeceğini, dünyanın değişeceğini sanmak çocukça olur. Dünya, mücadele ile değişir. Bu mücadele olmadan, gerçeği anlamak, dünyayı anlamak da mümkün değildir.
Saray Rejimi, pandemiyi kullanıyor. “Ustaca” da kullanmıyor. Hoyratça, vicdansızca kullanıyor. Binlerce insanın ölümü ile para ve iktidar hırsı yan yana konduğunda, tereddüt etmeden, halka ölümleri reva görüyorlar. Ticaret bakanının gümrüklerden işlemsiz mal ithal etmesi ya da kendi şirketi üzerinden bakanlığa mal satması sıradandır ve artık hile bile sayılmıyor. Miktarlar ancak 128 milyar dolara çıkınca anlamlı oluyor. 128 milyar doları, bir insanın günlük hayatında “hissederek” idrak etmesi de kolay değil. Nihayetinde 1, 2 ve 8’den oluşan rakamlardır, halka uzaktır milyar ve dolar kelimeleri.
Ülkemizde CHP tarzı bir “muhalefet” anlayışı var. “Devlete zarar gelmesin”, “sokağa çıkmayın bunlar saldırır”, “sesinizi çıkarmayın provokasyona gelirsiniz”, “sert eleştirmeyin”, “gerçeği söylemeyin Saray’ı kızdırırsınız.” CHP tarzı burjuva muhalefet, Saray’ın halka saldırma ihtimallerini halkın önüne koyup, halkı korkutmak içindir. Seçimlere hile mi karıştı, “sakın sokağa çıkmayın, zaten onlar da bunu istiyor” diyorlar. 2015 yılında Haziran seçimlerini kaybettikten bu yana Saray Rejimi’ni organize edenler, CHP’nin bu desteğini asla unutmayacaklardır. Baskı ile, copla, mahkeme ile, hapisle, işkence ile, öldürmekle, sürgün etmekle, gazla vb. korkutamadıkları bir kitle varsa, ki var, onları da CHP aracılığı ile korkutuyorlar. Sakın slogan atmayın, onlara bahane verirsiniz, sakın pankart açmayın size saldırırlar, sakın gösteri yapmayın çünkü kızarlar. İşte muhalefet budur.
Bu muhalefet CHP ile sınırlı kalsa idi, sorun yoktu. Çünkü zaten CHP, Saray Rejimi’nin kapatması, iktidar çetelerinin muhalefet ayağı bir başka çetedir. 2015’ten beri CHP, “yasalara uymuyorlar” diyor. Bu CHP muhalefetine, okur-yazarlar, “aydın” diye ortada gezinenler, sol liberaller, liberalleşmiş solcular, devlete koşan sol, mevkiini korumaya çalışan sendikacılar, AB değerleri aşığı yazarlar koro şeklinde katılmaktadırlar. AB, “endişelerini” bildirmekte, bu okur-yazar güruh da AB’den adımlar atmasını, bizi kurtarmasını beklemektedir. Son 6 aydır AB kadar Biden’dan umut beklemeye başladılar.
Halk yerine AB-ABD onların dayanağıdır. Eylemli mücadele yerine “durumun vehametini” açıklayan şikâyetler ağızlarında dolaşmaktadır.
Gerçekten, gerçeklikten kopmuşlardır. Pandemiden binlerce insan ölmekte, Saray Rejimi açıkça halkla dalga geçmekte, milyonlarca insan işini kaybetmekte, işçiler makinaların başında 40 derece ateşle çalışırken ölmekte, her gün 10 işçi iş cinayetlerine kurban gitmekte, her gün ona yakın kadın cinayete kurban gitmekte, bunlar ise hâlâ Saray’ın masallarını halka sunmaktan geri durmamaktadırlar. Bu “muhalefet”, aslında Saray görevlilerinin işini desteklemektedir. Saray kadar olmasa da suçludurlar ve bunun hesabını vereceklerdir.
Bu anlayış, 1 Mayıs 2021 kutlamalarına da yansımaktadır. Sendikacılar kendi yerlerini korumak ve risk almamak için, işçileri kitlesel eylem yapmamaya çağırmaktadır. Polis, her hak arama eylemine pandemi bahanesi ile saldırmaktadır. Sanki pandemi yokken saldırmıyorlardı. Bu sendikacılar, işçileri duyarlı olmaya, pandemi kurallarına uymaya çağırmaktadır. Gören de der ki, ülkede pandemi süreci düzgün yönetiliyor ve bir tek işçiler, direniş sergileyenler pandemi kurallarına uymuyor.
AK Parti kongrelerinde pandemi kurallarına uyulmadığını söyleyenlerin, halkı kitlesel eylem yapmamak için ikna etme çabalarını pandemi ile bağlamaları, ikiyüzlülüğün kendisidir. Tek bir bilimsel yöntemin uygulanmadığı, rant ve yağmanın egemen olduğu bir pandemi sürecine karşı çıkmak bile, “kötü ve düşüncesiz” insan olarak nitelenmek için yeterli oluyor. Sağlık çalışanları, kendilerine verilmeyen maskeleri istediklerinde bile, “eylem yapmayın” uyarıları ile karşı karşıya kalıyorlar.
Saray Rejimi, ülkeyi babalarının çiftliği hâline getirmişken, bunlar aslında bilerek ya da bilmeyerek bu rejime yardımcı olmaktadırlar.
Saray Rejimi ve tüm burjuva muhalefet, devleti korumak, halkın tekmesinin Saray Rejimi’nin kıçına inmesini önlemek için bunları yapıyor.
Oysa gerçek açıktır. Saray Rejimi, AB ve ABD’nin “kulak çekmesi” ile ortadan kalkmayacak. Saray Rejimi, bir sonraki seçimlerin “adil” olması ile ortadan kalkmayacak. Bugün yasaları tanımayan bir iktidarı, “aaa yasaları tanımıyor” diye kendisine şikâyet etmek, ancak CHP cambazlığının, liberal sol korkaklığın marifeti olabilir.
Saray Rejimi, işçilerin, halkların, öğrencilerin, kadınların mücadelesi ile yıkılabilir. Bunun başka da yolu yoktur.
“TC devleti, demokratik, laik bir hukuk devletidir” nakaratı, artık bıktırmıştır. Bu bir yalandır. Anayasa raftadır, parlamento yoktur ve TC devleti Saray Rejimi’dir. Devlet çeteleşmiş, farklı çetelerin cirit alanına dönmüştür.
TC devleti, hiçbir zaman laik olmamıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı bunun en açık kanıtıdır. Bugün, pandemi nedeni ile içki satışını yasaklayan bir rejim, hâlâ laiklik olarak adlandırılmaktadır. Anayasayı, sıradan herhangi bir yasayı tanımayan, hukukî süreçleri ayaklar altına alan, yargıyı polis gücüne katmış olan bir Saray Rejimi egemenliğini nasıl “hukuk devleti” olarak niteleyebilirsiniz?
Evet burada da bir demokrasi vardır. Saray Rejimi, beş müteahhit çetesi için, tarikatlar için, enerji çetesi için, IŞİD çeteleri için, tarımı yağmalayan çeteler için, ilaç şirketleri için bir demokrasidir. O kadar. Saray Rejimi, tekeller için bir demokrasidir.
Hem AK Parti’nin bir AB-ABD projesi olduğunu söyleyeceksin hem de AB ve ABD’den, Saray Rejimi’ni durdurmak için yardım bekleyeceksin.
Derler ki korkak titrer, cesur savaşır.
İşçi ve emekçiler bu masallarla yaşayamazlar. Bu masallar, açlığı, işsizliği, ölümleri, cinayetleri, tacizleri, polis şiddetini, devlet terörünü, uluslararası tekellerin yağmalamalarını, doğanın talanını, İkizdere’deki yağmayı vb. örtmek içindir. Bu masallar, işçi ve emekçilerin mücadelesini, direnişi durdurmak içindir.
Artık yasalarımızı kendimiz yapmak zorundayız. Devletin yasalarını tanımıyoruz. Artık yasalar, sokakta yapılacaktır, mücadele içinde yaratılacaktır. Gerçek budur. Buna gözünü kapayanlar, kendilerini avutmak için, Saray’ın soytarısı rolünü oynamaktan çekinmesinler.
Artık, hiçbir işçi, hiçbir öğrenci, hiçbir kadın, kendi haklarını almak için mücadeleden kaçarak yaşayamaz.
Ülkenin her yanını bir direniş dalgası sarmaya başlamıştır. Bu direniş dalgasını, örgütlü direnişe çevirmek esastır. İşçi ve emekçilerin kendi örgütleri, kendi siyasal örgütleri ortaya çıkmak zorundadır. İşçiler, örgütlenmeyi, örgütlü direnişi öğrenmek zorundadırlar. Ne kadar çabuk öğrenirsek, o kadar kısa sürede bu karanlıktan kurtulma şansımız olacaktır.
1 Mayıs 2021 göstermiştir ki, eğer kararlı durulabilse, eğer korku yenilebilse, eğer sendikalar işçi sendikaları olmuş olsa, eğer gerçek durum kavranabilse, kitlesel bir 1 Mayıs’ın önünde engel yoktur. Devletin saldırıları ve pandemi, kitlesel bir 1 Mayıs kutlanmasının engeli değildir. Kimse bize, işçi ve emekçilere, böylesine bir pandemi süreci var iken, “sorumlu insan” edası ile kitlesel eylem yanlış masalını anlatmasın. Pandemi, hangi şekilde, ne kadar doğal yolla başlamıştır ayrı bir konudur. Ama Saray Rejimi altında pandemi yönetimi, tümü ile yalana, karartmaya dayalı, sınıfsal bir süreçtir. Kimse bize pandeminin herkese eşit davrandığını söylemesin. Belki virüs, herkese eşit davranmak isterdi. Ama fabrikaların 24 saat çalıştığı, işçilerin makina başında 40 derece ateş ile öldüğü bir ülkede, pandeminin biyolojik doğası üzerine kimse bize nutuk atmasın. Bu ikiyüzlülüğe son verin.
Herkes korkularına bahane arama hakkına sahiptir, ama bunları halka, işçilere gerçeklik, “sorumlu vatandaşlık” olarak satma hakkına sahip değildir.
İşçilere, kadınlara, Kürtlere, gençlere saldırırken pandemi ortadan kalkıyor. Ama sıra kitlesel eylemlere geldiğinde, her mevki ve makamın sahibi, halkı “duyarlı” olmaya, “iyi vatandaş” olmaya çağırıyor. “İyi vatandaş” ödülü peşinde olan okur-yazar takımına, burjuva muhalefete, günü geldiğinde bu madalyaları elbette takılacaktır, Saray Rejimi’nin hemen arkasından.
Artık, pandemi nedeni ile kitlesel eylem yapmayalım masallarını bir yana bırakmalıyız. Kendileri lebaleb işler yaparken, sıra işçiye, sıra hak arama eylemine geldiğinde, “iyi insan olun, kurallara uyun” diyenler, işçi ve emekçilerin dostları olamazlar. Bu masalları, bu masalcıları arkamızda bırakmak zorundayız.
Gerçek olan, işçilerin, emekçilerin, gençlerin, kadınların direnişidir. Ülkenin gerçeği, gerçek gündemi budur. İşçiler ve emekçiler, bu sömürü düzenine, bu yağma ve ranta, bu savaş ekonomisine dur demek zorundadırlar. Bu kokuşmuş sistemi yerle bir etmenin tek yolu, işçi ve emekçilerin ellerinde yükselecek olan devrimdir.
Artık aşağılanmak, her gün aptal yerine konmak, maskara hâline gelmek, sadakayla yaşamak istemiyorsak, insanca yaşamak istiyorsak, bu sömürü düzenine son vermek için, mayalanmakta olan devrimin bir neferi olmanın zamanıdır. İşçi sınıfı, ayakları üzerine doğrulmak, siyasal mücadele sahnesine çıkmak zorundadır. Her gün, her hakkımız gasp edilirken, seyretmek ve bu masalcı burjuvaları dinlemek yetti artık.
Zaman, gerçeği anlamak, kabul etmek ve değiştirmek için direnmek, mücadele etmek zamanıdır. Kaybedeceğimiz kölelik zincirlerimiz, kaybedeceğimiz açlığımız, kaybedeceğimiz karanlığımız olacaktır. Kazanacağımız ise, tüm bir dünya söz konusudur. Yaşamı savunmanın tek yolu direniştir. İnsan olarak kalabilmenin tek yolu, örgütlü mücadeledir.
Kaynak: Özgür bir dünya için Kaldıraç / Mayıs 2021 / Sayı 238