Şimdi, sizlere yazdığım şu an, sokaktan siren sesleri yükselmekte: ambulanslar, polis araçları, helikopter pervanelerinin sesleri, sokaktan yükselen çığlıklar ve pencerelerden gelen tencere-tava seslerine karışıyor
Uzun süredir sizlere yazmıyordum, ama şimdi acilen yardımınıza ihtiyacım var: ülkemde, Kolombiya’da neler olduğunu bilin ve komşularınıza da anlatın. Bu isteğim neye hizmet eder bilemiyorum, ama lütfen yapın bunu. Mevzu bahsim ulusal grevdir.
Burada, okyanusun öbür ucunda, sayısız kötülükler ateşlendi. 21 milyon yoksul var; pandemiyle korkunç bir biçimde ilgileniliyor; ve barış, o destek olduğun barış, ölümcül yaralar almış durumda, öyle ki, 270’den fazla imzacısı katledildi.
Anlaşmanın yerine getirilmeyen hükümleri, gündelik acılarımıza dönüştü: tarım politikaları, siyasal katılımın düşüklüğü, milyonlarca kişiye karşı şiddet, toplumsal adaletin olmayışı ve narko-trafik. Eminim oralarda en çok da narkotrafikten bahsediliyordur; bunlar yozlaşmış bir kesimi besleyen ve iktidarda kalmasını sağlayan en önemli faktördür.
Sanırım hatırlarsınız; Kolombiya’da savaş yarım asırdır devam ediyor, dünyanın en uzun silahlı çatışmalarından birisi. Burada çok insan öldürdüler, yüzbinlerce. Ayrıca, milyonlarca insanı da yerinden yurdundan ettiler. Ve hala sivilleri, gerillaların geçmesine müsade ettikleri için katlediyorlar. Bu sivillerin sayısı Uribe hükümeti sırasında en az 6402 kişiye ulaştı. İnanabiliyor musunuz 6 bin 402 kişi!
Sunulan en orta karar rakamlar bile, 85 bin kişinin kaybedilmesinden bahsediyor. Yani; Şili, Uruguay, Brezilya ve Arjantin’deki en zalim diktatörlüklerinin kaybettiği kişi sayısının toplamını bile geçiyoruz; hem sayıca hem de zalimlik düzeyinde.
Pandemi de bizi birleştirmeye yetmedi. Burada, dünyanın birçok yerinde olduğu gibi, zenginler daha zengin ve yoksullar daha yoksul oldu. Sağlık sistemi bize adil davranmadı çünkü mantalitesi piyasa mantalitesidir.
Düşünsenize; Kasım 2019’da şu anki hükümete karşı sokağa çıktık ve en az üç ölü, yüzlerce yaralı ve çokça acıyla baş başa kaldık; ama ülkecek ayağa kalktık. İyimserlik, tencere-tava eylemleri, yaratıcılık, müzik, protesto; tüm bunlar, bizleri hükümete “Yeter Artık” demek için ulusal bir grev gerçekleştirmeye itti. Bahsettiğimiz hükümet, yoksullara karşıt olan ekonomik önlemler alan bir hükümettir.
Benim hatırladığım kadarıyla, Kolombiya’da daha önce, ne tencere-tava eylemleri yapmıştık, ne de bu kadar insanın sokaklara döküldüğü bir protesto olmuştu. Ama sonra, Noel geldi, biraz umut alışverişine çıkıldı ve son olarak da Covid-19 geldi.
2019’dan bu yana
Pandemi, hükümetin korkunç yüzünü gösterdi: polisin güç suistimalleri, yoksul halk için ekonomik yardımların eksikliği, bankalara yönelik yardıma öncelik verilmesi, sağlık hizmetlerine erişimde engeller ve birçok şehrin en yoksul mahallelerinde korkunç bir keder ve acı.
İnsanlar, pencerelerine kırmızı bezler astılar, bu bezler aç kaldıklarını, yani yemeksiz kaldıklarını göstermek içindi. Benzer bir dramı, Bogotá’da, polis bir avukatı tekme tokat öldürdüğünde de yaşadık. Bu olanlar toplumsal patlamayı getiren son damlalar oldu.
Durun, size anlatayım; 9-10 Eylül 2020 tarihlerinde, halk onlarca polis karakolunu yaktı, burada bu karakollara CAI (Acil Yardım Komondosu) deriz. Karakolların yakılması, ne planlı bir kundakçılıktı, ne de şehir gerillasının bir eylemiydi. Bunu yapanlar, polisin suistimallerinden, kötü muamelesinden ve saygısızlığından bıkan halktı. Öte yandan, polis; elitlerin yoksul halka karşı suistimalini, kötü muamelesini ve saygısızlığını temsil ediyordu. Bu olaylarda, 13 ölü ve 400’den fazla da yaralı vardı.
Şimdi, yani geçtiğimiz 28 Nisan 2021’de, tekrar sokaklara çıktık. Çünkü hükümet, bizi, üçüncü bir vergi reformuna soktu. Bu reformun amacı, pandemiyi bahane ederek daha fazla suyumuzu sıkmak, yoksulların sahip olduğu azıcık şeyi de ellerinden almak ve neredeyse her şeyin sahibi olanlara da dokunmamaktı. Ama halkı dinlemediler, hatta tersine, halkı tükettiler, aşağıladılar, halka saldırdılar, tecavüz ettiler.
Bana, an be an, polisin fütursuzca sivillere ateş ettiğini gösteren videolar geliyor. Sivillere saldırı ve tutuklamalar tamamen keyfi biçimde ve hiçbir hukuki dayanağı olmadan gerçekleştiriliyor. Bu yozlaşmış hükümet, sanki elinin kiriymişcesine, 14 milyar pesoyu savaş uçaklarına yatırmaya karar verdi.
3. Ulusal Grev üzerine mektup
Burada, bizzat hükümeti denetlemek üzere var olan, Cumhuriyet Savcılığı’na bağlı muhtelif kurumlar var; mesela Başsavcılık Makamı, Ulusal Teftiş Bürosu, Koruma Bürosu. Ama, Savcılık makamının başında olduğu gibi, bu kurumların da başında Başkan’ın arkadaşları var. Hiçbirinden, adil davranmasına yönelik herhangi bir beklenti de yok.
Sizleri daha fazla sıkmamak için özetlemem gerekirse, demem o ki; bu durum, bir grup elitin adam kayırmacı (klientalist) politikasının sonucudur. Bu elitler, paramiliter ve mafyatik gruplardan beslenmektedir. Halka karşı, bu grupları öne sürmektedirler. Halk ise dünyanın en büyük toplumsal zorluğundan muzdariptir. Bunu iktisadi raporlar da, bu şekilde göstermektedir. En ufak bir abartı olmaksızın şunu diyebiliriz: Kolombiya’da ayan beyan bir sınıf savaşı yaşanmaktadır. Ama, milyarder bir ABD’linin de dediği gibi, bu savaşı zenginler kazanmaktadır.
Ve halka karşı savaş
Şimdi, sizlere yazdığım şu an, sokaktan siren sesleri yükselmekte: ambulanslar, polis araçları, helikopter pervanelerinin sesleri, sokaktan yükselen çığlıklar ve pencerelerden gelen tencere-tava seslerine karışıyor. Hayal edebiliyor musunuz, bilmiyorum: adeta bir askeri darbe yaşıyoruz, ama askeri darbe görüntüsü vermeden.
Şiddet bugünlere mahsus değil, sırf bu yıl içerisinde, ülke çapında 32 katliam yaşandı. Şimdiki hükümetin başa geçtiği ilk iki yıl boyunca, 573 toplumsal hareket lideri ve insan hakları savunucusu öldürüldü.
Örneğin, Pasto’da, bir spor merkezini gözaltı merkezine çevirdiler. En azından bir kadın polisin tecavüzüne uğradı. Sayısız kişi, polis saldırısı sırasında isabet eden mermiler nedeniyle yaralandılar ve gözlerini kaybettiler. Sayısız kişi de hâlâ kayıp.
Burada yalnızız. Venezuela’da olanlarla bunca ilgilenen uluslararası kamuoyu (mesela Lima Grubu), Kolombiya’da olanlara dair hiçbir şey söylemedi, söylemeyecek de. Dünyanın demokrasi bekçisi olduğuna inanan ABD de sessizliğini korudu. Birçok naif kişinin umudu olan Joe Biden da hiçbir şey açıklamadı.
Barış Anlaşması’nın imzalanmasını sağlamak için yardımcı olan Avrupa Birliği ve diğer ülkeler de, bugün, anlaşmanın uygulanması için oldukça sınırlı çağrılar yapmaktalar. Bu çağrılar, olmakta olan karşısında oldukça güdük kalmaktadır.
Sizlere bir itirafta bulunayım; yarın ne olacağını bilmiyorum. Yarın her şey, tıpkı Kasım 2019’da ve Eylül 2020’de olduğu gibi tekrar sakinleşebilir. Veya her şey gittikçe büyüyebilir. Ülkedeki kamyoncular, anayolları kapattılar; yerli halklar Cali’ye doğru yürüyüşe geçti ve ülke patlama noktasına ulaşmış gibi duruyor.
Bu hükümetin, kendi kendine bir darbe icat etmesi muhtemel. Böylece, yani iç temizlik yaparak daha uzun yıllar iktidarda kalması da ihtimal dahilinde. Burada, bir askeri darbecilik geleneği olmadığı halde, askerin bir manevra yapması da muhtemel. Hatta, elitlerin Duque’yi yakarak kendilerini halkın kurtarıcıları gibi göstermeleri de mümkün. Üstelik, bizzat kendi yaptıklarından halkı kurtarıyormuş gibi yaparak.
Hükümet, son zamanlarda orduyu sokağa çıkardı. Uribe ve Duque ülkeyi yangın yerine çevirmek için her gün bir adım daha atıyorlar. Sonra da, utanmadan, kendilerini, bizleri kurtarmak için tek seçeneklermiş gibi sunuyorlar.
Şu an, burada, değişime ve şeffaflığa ön ayak olan Umut Koalisyonu (la Coalición de la Esperanza) ve Tarihsel Sözleşme (Pacto Histórico) olarak tanınan muhalefet liderlerinin ve ülkenin geri kalanında, aralarında Cauca’nın cesur yerli halkının da yer aldığı diğer birçok topluluğun, ne diyeceklerini bekliyoruz.
Çoğumuz biliyoruz ki; vergi reformu artık sadece ikinci planda kalıyor. Tartışmamız gerekenin, ülkenin nereye doğru gitmekte olduğunu da biliyoruz. Basitçe, hiçbir şey olmamışçasına, protestoların başlamasından bir gün öncesine dönemeyeceğimizi de biliyoruz.
Ancak, alınacak herhangi bir karar ne vergi reformunu, ne polisin suistimallerini, ne toplumsal eşitsizliği ve de her şeyin ötesinde artan ölüleri ve yaralıları tanımamazlıktan gelemez. Her şey eskisi gibi kalsın diye, sakinleşme çağrısı yapmaktan bahsedemeyiz. Bu korkunç bir ihanet olur. Bunun yerine yapılması gereken tüm ülkeye, gerçek bir değişim için çağrıda bulunmaktır. Bu, şimdi yapılmazsa, onlarca yıl daha yapılamayacak duruma gelir.
Tüm bunları sizlere neden anlatıyorum, neden sizlere bu mektubu gönderiyorum, bilmiyorum. Ama, belki siz veya komşularınız, neden Kolombiya’da ulusal greve devam ettiğimizi bilirseniz, bize bir el uzatabilirsiniz. Sizleri sımsıkı kucaklıyorum.
* Doktor, gazeteci, akademisyen, insani yardım uzmanı.
Çeviri: Dilan Bozgan