Bu kadar da olmaz mı diyorsunuz? Kaçıncı kez dediniz bunu? En son, İmamoğlu’na verilen hapis cezası ve siyasi yasak üzerine dediniz bunu. Oysa bundan hemen önce, altı yaşında bir kız çocuğunun uğradığı istismarı, bütün bir devlet mekanizmasının iki yıl sakladığını öğrenince demiştiniz. 20 yaşındaki genç bir işçinin hem amirleri tarafından işkenceye maruz kalıp hem de işten atıldığını duyunca da demiş olmalısınız.
Elbette, başta HDP eş başkanları olmak üzere, seçilmiş milletvekilleri ve belediye başkanları görevden alınıp, yerlerine kayyum atandığında bu kadar olmaz demiştiniz. Yada, işçilere mezar olan bir madenin sahipleri, cinayetlerin sorumluları ödül gibi cezalarla salınırken, işçilerin avukatlarının yıllardır hapishanede tutulması ‘bu kadar olmaz’ dedirten cinsten şeyler olsa gerek. Daha geri mi gitsek acaba? Hrant Dink’in katiliyle fotoğraf çektiren polisler bugün gibi aklımızda. Sivas’ta katliam yapanların serbest kalmasına hayırlı olsun diyenler de, Maraş’ta, Çorum’da, 1 Mayıs’ta katliam yapanların cezasız kalması da.
Kısacası, adalet bizim sokaklara hiç uğramayan bir kavram. Ama bugün, saray rejimi eliyle, hukukun iç savaş hukuku haline gelmesi, yargının bir silah gibi kullanılması ile karşı karşıyayız. Vicdanını buz dolabında saklamayan herkes bugün, bütün bu yaşananların sorumlusunun saray rejimi ve onun payandası burjuva muhalefet olduğunu biliyor. O muhalefet ki, milletvekilleri hapse atılırken onay verenlerdi, timsah gözyaşları içinde.
Öyleyse bu gün, bu çevrelerden çare beklemek yerine, kendi alternatifini ortaya koymak önem kazanıyor. İşçi ve emekçilerin örgütlü mücadelesi, denenmiş tüm yollardan daha çözücü, sonuç alıcı olacaktır. Birleşik Emek Cephesinin büyütülmesi bu yüzden acil ve uzun vadeli bir hedef olarak önümüzdedir.
Asgari ücret, asgari yaşam!
Siz bu sayıyı elinize aldığınızda, büyük ihtimalle, asgari ücret ve emeklilerin maaş artışları açıklanmış olacak. Rakamların bir önemi olmadığını yaşayarak görüyoruz. İbretlik şekilde, sendikaların işçilere reva gördüğü rakamları duyduk. Türk-İş, açlık sınırı olarak açıkladığı 7.785 lirayı uygun gördü gördü işçilere. DİSK, daha makul bir rakam açıkladı; bir evde iki çalışan olduğu varsayımıyla 13.200 lira olmalı dedi.
Emeklilerin refahtan aldığı pay ise, gittikçe eriyor. İktidar, yardım miktarlarında yapılan artışları övünme malzemesi yapıyor. Ve Maliye Bakanı, işçiye yapılacak zammı sadakaya benzetirken, patronların mantığını ortaya koyuyor. Sadece Renault fabrikasında yapılan hesaba göre, 19 işçiden oluşan bir bantta, dakikada anahtar teslim bir arabanın işçilik maliyeti 17.5 lira düzeyinde. Yandık, bittik diyen, devletten aldığı teşviklere doymayan sermaye, hemen hemen her alanda kârlılık rekorları kırıyor. Oysa işçinin alım gücü gün geçtikçe eriyor.
Bugün asgari ücret 10 bin lira olsa bile, işçiler, 2021’deki 2.825 liraya razıdır, o günkü alım gücü şartıyla. Giderek ortalama ücret haline gelen asgari ücret, yoksulluğun yasal hale gelmesine neden oluyor. Sendikalı işçiler bile, açlık ve yoksulluk sınırının altında maaşlara razı oluyor, üstelik vergi dilimleri yoluyla maaşları erimeye devam ediyor.
2023 bütçesi, savaş ve rant bütçesidir!
Aralık ayında mecliste kabul edilen 2023 bütçesi, yoksuldan alıp zengine aktarma, bir sermaye transferi bütçesidir. Gelirlerin tamamı vergi ve cezalardan oluşuyor. En temel ihtiyaçlara bile uygulanan Özel Tüketim Vergisi, işçilerin asgari ücret üzerindeki alacaklarına uygulanan vergi dilimleri, sağa sola yerleştirilen EDS’ler ile kesilen cezalar, uygulanan ekonomik terörün finansmanı için kullanılıyor. Garanti ödemeler öyle bir kambur haline gelmiştir ki, bakanlık bütçeleri neredeyse sadece buralara yapılacak ödemeler ve personel giderlerinden oluşuyor. Hedeflenen bütçe açığı daha şimdiden 659.4 milyar lira düzeyinde. Daha 6 ayda ek bütçe ve ek bütçe açığı oluşacağı aşikar.
Bütçenin yüzde 10 civarında bir kısmının (460 milyar lira) savaş bütçesi olduğunu görüyoruz. Böylece 2023 yılında ABD tetikçisi rolün devam edeceğini, başta Suriye ve Irak olmak üzere, bölgede operasyonların devam edeceğini, içeride her türlü toplumsal mücadeleye karşı şiddetle karşı konacağı ortada. Bütün bunlar birer kavga davetidir ve işçi sınıfının bu kavga davetine, örgütlü ve güçlü bir şekilde cevap vermekten başka yolu yoktur.
Dünyada yükselen mücadele umudu büyütüyor!
İran’da, Mahsa Amini’nin kapitalist molla rejiminin polisleri tarafından öldürülmesi ile Eylül ayında başlayan isyan sürüyor. Bir burjuva devlet olarak İran devleti, bekası için neler yapılabilir onu gösteriyor. Kendi halkının üzerine kurşun sıkan asker ve polisler, eylemcilerin kapıları kırılarak gözaltına alınması, işkencelerden geçirilmesi, aydın ve sanatçılara dönük saldırılar, çokta tanıdık. Şimdilerde, idam cezaları infaz ediliyor ve ailelere yapılan zulümler ölümü bile aratıyor. Ama sokaklar boşalmıyor, eylemler büyüyerek devam ediyor. İran halkının bu baskıcı ve katil rejimi örgütlü gücüyle alaşağı edeceği günler çok uzak görünmüyor.
“Demokrasinin beşiği” Avrupa’da devletler, yükselen işçi eylemlerinin önünü kesmek için tedbir arıyor. İradesini ABD’ye teslim eden Avrupalı devletler, topraklarını savaşa açarken, içeride de işçi sınıfına dönük saldırıları artırıyor. Alışık olmadığı enflasyon rakamları karşısında yoksulluğa sürüklenen işçilerin yükselen eylemleri karşısında, İngiltere başta olmak üzere, sendikaların etkisini kıran, grev yasakları getiren yeni yasa hazırlıkları sürüyor.
İşçilerin, hemen hemen tüm sektörlere yayılan grevleri sermaye sınıfı ve devletlerinin kâbusu haline gelmiş durumda. İngiltere’de, Rolls Royce’un Goodwood kasabasında bulunan otomobil fabrikasında 1.200 işçinin grevi, fabrika tarihindeki en yüksek zammın kazanılmasıyla sonuçlandı. Bu da örgütlü mücadelenin kazandırıcı gücü.
ABD tarihinin belki de en büyük sendikalaşma ve işçi eylemleri dönemini yaşıyor. Tüm yasak ve engellemelere rağmen birçok yerde işçiler buzu kırıyor.
Yunanistan, Fransa, İtalya’da işçiler ve halklar, hükümetlerin başta ekonomik programları olmak üzere, uygulanan saldırı politikalarına karşı eylemler yapılıyor. Brezilya’da, Bolsanaro isimli şarlatan, koltuğunu yeniden Lula’ya kaptırırken, “sosyalizm tehlikesine” karşı orduyu göreve çağırıyor. Peru’da, sosyalist hükümete karşı komplo ve kumpaslar kuruluyor. Velhasıl, dünya, ezilenlerin ellerinde yeniden bir inşa için harekete geçiyor.
Bizi kurtaracak olan kendi kollarımızdır!
Ne mevcut saray muktedirlerinin, ne de işçi-emekçilerin çıkarlarını temsil etmekle zerre kadar ilgisi olmayan altılı masadaki burjuva muhalefetin biz işçi ve emekçilere verecek bir şeyi yoktur. Bu ikisi, aynı madalyonun iki farklı yüzünden başka bir şey değildir.
Biz; ücretli köleliği, halkları birbirine düşmanlaştıran ayrımcılığı, savaş kışkırtıcılığını, inançların kirli menfaatlere alet edilmesini, kadınlara yönelik düşmanlığı, doğanın yağmalanmasını ve emperyalist haydutlara uşaklığı asla istemiyoruz, kabul etmiyoruz.
Biz bu dünyaya bir avuç asalağa hizmet etmek, onların kurduğu lanet düzenin cenderesinde ömür tüketmek için gelmedik. İnsan onuruna gölge düşürmeyecek, insana yaraşır bir dünyada yaşamak istiyoruz; çocuklarımızın böyle bir dünyada hiçbir gelecek kaygısı taşımadan yaşamasını istiyoruz.
Bizim istediğimiz dünyanın tam karşısındadırlar, Saraylısı, Altılısı; hepsi. Onlardan medet ummak, bir tür celladına aşık olmaktır. Bu hal, yaşadıklarından öğrenememek, korkunun esiri olmak değilse; yalnız olmak, örgütsüz olmak, kendini hiçe saymaktan gelen bir zavallı olma halidir.
Biz ki yaşamı hergün yeniden üretiriz, tüm toplumsal zenginliği emeğimiz-alınterimizle üretiriz ve en rezil yaşama koşullarına mahkûm edilen biziz; kendimizi hiçe sayarsak aşkolsun bize!
Kaderini kendi ellerine alanların özgürlük kavgası sürüyor; fabrikalarda, kent merkezlerinde, savaş ilan edilmiş Kürt şehirlerinde, altı üstüne getirilen dağ-bayır-köylerde, okullarda, hapishanelerde…
Bizi bu kavganın büyütülmesi, birleşik bir güç haline gelmesi kurtaracak.
Artık kolları sıvamanın, bir Birleşik Emek Cephesinin örülmesi için her yerde ciddiyetle tartışma yürüterek, örgütlenmeye girişmenin zamanıdır.
Bizi kurtaracak olan kendi kollarımızdır!
İşçi Gazetesi – Sayı: 204