Ama benim memleketimde bugün
İnsan kanı sudan ucuz
Oysa en güzel emek insanın kendisi
Kolay mı kan uykularda kalkıp
Ninniler söylemesi….
Ruhi Su
Her geçen yılda artan sayıda işçi, emekçi işçi cinayetlerinde yaşamını yitiriyor. İşçi Sağlığı ve Güvenliği Meclisi’nin açıkladığı verilere göre 2021 yılında en az 2170 işçi yaşamını kaybetti. Kardeşlerimizi saygıyla anıyoruz.
İşçi cinayetlerinin artmasındaki en büyük etkenlerden biri de cezasızlık politikası. İşverenler etkili ve caydırıcı cezalar almadıkları sürece kelimenin gerçek anlamıyla memleketimizde işçilerin kanı sudan ucuz olmaya devam edecek. İşverenler almadıkları önlemler nedeniyle taksirli suçlardan yargılanıyor, en alt sınırdan cezalar veriliyor, indirimler uygulanıyor ve para cezaları ödeyerek yaşamlarına devam ediyor. Örneğin İstanbul Mecidiyeköy’deki Torun Center inşaatında asansörün düşmesi sonucu 10 işçinin öldüğü işçi cinayetinde “Taksirle ölüme sebebiyet verme” suçundan işverenlere verilen 8’er yıl 4’er ay hapis cezası en düşük günlük ücret baz alınarak adli para cezasına çevrildi ve işçilerin canı için 60 bin 800 TL yeterli görüldü. Örneği o kadar çok ki, adeta, ‘ver parayı al işçinin canını’ deniyor.
İşçi Gazetesi okurlarından olan inşaat işçisi Duran Baysal da 4 Mart 2016 yılında bir işçi cinayetinde yaşamını yitirdi. Diyarbakır’daki bir cami inşaatında çalışırken işverenin hiçbir güvenlik önlemi almaması nedeniyle blokların altında kaldı. Bu ihmallerden sorumlu işverenlerin yargılandığı dava süreci de tıpkı diğer işçi kardeşlerimizin davaları gibi ilerliyor.
2016 yılında gerçekleşen işçi cinayetinin ardından Savcılık tarafından yürütülen soruşturmanın tamamlanması tam tamına 3 yıl sürdü. Tüm soruşturma sürecinde bizim takip edebildiğimiz kadarıyla 4 savcı değişti.
Soruşturma aşamasında önce bilirkişiye başvuruldu. İş güvenliği uzmanı bilirkişi tarafından düzenlenen raporda; “olayın bir iş kazası olarak tehlikeli hareket ve davranış sonucu oluştuğu, asıl işveren olan Karakoç Grup firmasının iş güvenliği alanında yeterli denetim yapmadığından %10 tali kusurlu olduğu, Doğan Cephe Yapı Elemanları Ltd. Şti’ nin iş güvenliği alanında faaliyet yürütülmediği, işçi sağlığı ve güvenliği tedbirleri alınmadığı gerekçesiyle %60 asli kusurlu olduğu, Duran Baysal’ın usta işçi sayılmalarına rağmen hareketli yükün altında bulunarak can güvenliğini tehlikeye attığından %20 tali kusurlu olduğu belirtildi.
Rapora yapılan itiraz üzerine alınan ikinci raporda, Karakoç Grup isimli şirketin müdürü Ekrem Karakoç, alt işverenlerden TE Proje Tasarım Mimarlık Danışmanlık Şirketi müdürü Erdem Şencan, bir diğer alt işveren Doğan Cephe Yapı Elemanları Ltd. Şti’ nin müdürlerinden Şahin Doğan ve Duran’ın iş arkadaşının asli kusurlu, Duran’ın ise tali kusurlu olduğu ifade edilmiştir. Bu rapor üzerine düzenlenen iddianame ile Diyarbakır 10. Asliye Ceza Mahkemesi’nin E.2020/169 sayılı dosyasında kayıtlı dava açıldı.
Davanın ilk duruşmasında işçi cinayetlerinin, işverenler yönünden taksirli bir davranışla gerçekleşmediği, bilerek, öngörerek işçilerin ölmesinden korkmadan hareket edildiği, işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmadığı; kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi olan olası kastın söz konusu olduğu ve görevsizlik kararı verilerek dosyanın Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesi talep edildi.
Mahkeme talebi daha sonra değerlendirmeye karar verdi ve dosya üzerinde 3. bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verdi. Bu karar üzerine alınan raporda da işverenlerin hiçbir işçi sağlığı ve güvenliği önlemini almadığı, eğitim ve koruyucu ekipman vermediği tespit edilerek asli kusurlu olduğu, Duran’ın ise yaşça erişkin, akli melekeleri yerinde olan, yaptığı işte yaşanabilecek kazaları öngörebilecek deneyime sahip olduğu ve dikkatli olmadığından tali kusurlu olduğu söylenmiş.
Raporun, asıl işveren olan sanıkların muhtemel neticeleri göze aldıklarını, bilerek, isteyerek hareket ettiklerini ortaya koyduğu, ülkede yaşanan işçi cinayetlerinin her geçen gün arttığı da belirtilerek eylemlerin olası kast olduğu, bunun kabul edilmez ise kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi hali olan bilinçli taksirin varlığından söz edileceğini ifade ettik. Aynı zamanda kapsam olarak Ağır Ceza Mahkemesinin görevli olduğunu belirterek yeniden görevsizlik kararı verilmesini istedik.
Mahkeme ise ihmallerin süreklilik arz etmediği, uyarılara rağmen tehlikeli çalışma yönteminin sürdürüldüğüne ilişkin bir durumun olmadığı belirtilerek görevsizlik talebi reddedildi.
Bu arada dinlenen tüm işveren/sanıklar suçu birbirine ve işçilere atmaktan çekinmedi. Her biri alt işverene işi devrettiğini, işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini almanın bir diğerine ait olduğunu ileri sürdü. En son ise Duran’ın iş arkadaşı ile yapılan usulsüz bir protokol gerekçe gösterilerek alt işveren olduğu, asıl sorumlunun da yine bir işçi olduğu söylenmeye devam ediliyor.
3. duruşmada SGK tarafından hazırlanan iş kazası dosyasının istenmesine karar verildi. Ayrıca Doğan Cephe isimli şirketin birden fazla müdürü olduğu belirtilerek onların da davaya dahil edilmesi istendi. 4. duruşmada Duran ile tüm işverenler arasındaki yazışmaları gösterir whatsapp kayıtları dosyaya sunuldu, Doğan Cephe isimli şirketin müdürleri hakkında suç duyurusunda bulunulması istendi. Mahkeme, Doğan Cephe’nin müdürlerinin bilgilerini istenmesine karar verdi. 5. duruşmada yazılan bu müzekkerelerin yanlış olduğu fark edilerek yeniden yazılması istendi. 6. duruşmada şirketin yetkilileri olduğu tespit edilen kişiler hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı’na müzekkere yazılmasına karar verildi. 26.1.2022 tarihinde yapılan 7. duruşmada ise halen Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazılan müzekkerenin sonucu bekleniyordu. Bir sonraki duruşma ise 28.3. 2022 günü saat 10.50’ye ertelendi.
2016 yılından bu yana devam eden yargılama sürecinde gelinen aşama adalet duygusunu sağlamaktan oldukça uzak. Adaletin yalnızca Duran’ın yaşamını kaybettiği işçi cinayetinde değil tüm işçi kardeşlerimizin cinayetleri ile ilgili dosyalarda gerçekleşmeyeceğini biliyoruz. Elbette ki ne ceza verilirse verilsin adalet sağlanmış olmayacak.
Ama işçilerin aileleri, dostları, arkadaşları yargılamaları izlemeye, hesap sormaya devam ediyor. Öyle, işçi cinayetlerinin bile isteye, öngörerek gerçekleşmesine neden olan işverenlerin kendilerini aklama çabalarına sessiz kalınmayacak. Son olarak Sakarya’nın Hendek ilçesindeki Coşkunlar havai fişek fabrikasında 3 Temmuz 2020’de meydana gelen patlamalarda yaşamını yitiren 7 işçinin katillerinin yargılandığı davada, kamuoyunun yoğun baskısı, davaya katılımı sayesinde savcı bilinçli taksir yerine sanıkların olası kastla yargılanması gerektiğini belirtmiş ve ek savunmalarının alınmasını istemiştir. Duruşmaları takip etmek aynı zamanda işçilerin ailelerinin sesini büyütmek, sahipsiz sanılan işçilerin hiç de yalnız olmadığını göstermek, dayanışmayı büyütmek ve yargıçların o kadar da kolay karar vermesini engellemek için önemli olduğunu düşünüyorum.
Hendek patlamasında kardeşi Sabahattin’i kaybeden Hatun Göktepe; “Türkiye’ye sesleniyorum. Adalet hepimize tecelli etsin. Parası olanlar mahkeme salonlarında istediği gibi konuşmasın artık. Bizler de konuşalım. Bizim canımız yandı, biz kardeşlerimizi toprağa verdik. Mahkûm, katil her seferinde kalkıp konuşuyor ama bize söz hakkı yok. Yoruldum demiyorum, sonuna kadar bu davanın peşindeyiz. Bütün işçilerin hakkının peşinde olacağız, herkesin yanımızda olmasını istiyoruz. Yalnız bırakmayın bizi, sesimize sen olun” demiş, biz de İşçi Gazetesi’nin tüm okurlarını, avukatları, sesimize ses olmaya bir sonraki duruşmaya katılmaya Diyarbakır’a davet ediyoruz.