Gerçekleri anlamalı, onları değiştirmeliyiz!
Basit doğruları aradım önce.
Başım döndü gerçekleri görünce.
Kavramak ne zordu;
beynim yetmedi,
ellerim işe koyuldu.
Başladım yaşamı değiştirmeye.
Aslında her şey ne kadar basitmiş
bütün mesele
yaşamı
ilmek ilmek örmekmiş.
Bekir Kilerci
Eğer gerçekler umurunuzda ise, görmesi, anlaması kolaylaşır. Yeter ki gerçekleri anlamak ve değiştirmek gibi bir derdiniz olsun.
İçinden geçtiğimiz sürecin ağır bir ekonomik kriz ve buna eşlik eden egemenler açısından yönetememe krizi olduğunu biliyoruz. Fazlasını da biliyoruz, giderek biçimleri, sayıları, yöntemleri artan, başta işçiler olmak üzere birçok kesimden yükselen eylemleri de. İşte bunun adı devrimci bir durumdur.
Tespit, değiştirmeyi içerir ise anlamlı. Gazetemizin sayfaları, tespitleri anlamaya yardım edecek örneklerle dolu. Bir başka deyişle içerideki sayfalarda kendi hikayemizi bulabilirsiniz.
Ama konumuz değiştirme üzerine. Mesela bugün bir işçiye ekonomik kriz üzerine yapılacak sohbetler bir kaç cümleden ibaret kalacaktır. ‘Geçinemiyoruz’ , ‘Her şeye zam geliyor, maaşlar olduğu yerde duruyor, hatta eriyor’. Bundan sonrasını, market raflarında gördüğümüz ‘fahiş fiyatlar’, alınamayan ihtiyaçlar, çocukların karşılanamayan gereksinimleri bize söyleyecektir zaten.
Mevcut iktidar; saray rejimi, yolsuzluk, hırsızlık, başta beşli çete olmak üzere, sermayenin çıkarları üzerine kurulu bir iktidardır. Biz yazınca suçlu ilan edildiğimiz şeyler Sayıştay raporlarında, devlet arşivlerinde bolca bulunan şeyler.
Daha fazla rant ve kâr için ülkenin dört bir yanında süren maden çalışmaları, bunlara karşı halkın yürüttüğü direnişler ortadadır. Doğasını koruduğu için komünist olmakla suçlanmak sıradan bir olay haline geldi.
Tüm bu tabloyu tamamlayan, savaş ekonomisidir. Savaş sanayiinin köşe başını tutan damat, düne kadar musluğun başını tutan damat Berat’tan daha popüler bugünlerde. Ülkemizin en önemli ihraç malının ordusu olduğuna inanan bir iktidar var. Başları sıkışınca Rusya’dan S-400, ABD’den F-16 sipariş ediverirler. Bölgedeki her ülkenin topraklarında sürdürülen operasyonlarda atılan her merminin bedeli işçi ve emekçilerin cebinden çıkıyor. İnanılmaz yoksulluğumuz başka bir kanıta gerek bırakmıyor.
Bu kadarı bile fazla ve tekrar oldu, farkındayız. Tekrar mükemmelleştirir, pekiştirir.
Bu tespitlerin daha fazlasına değil, bizi nefes alamaz hale getiren bu soygun düzeninin değiştirilmesine ihtiyacımız var. Peki nasıl?
Aslında bilinen, beylik cümlelerle anlatılabilir şeyler. Örgütlenmek, birlik olmak vb.
Elbette bunların mücadelesi dün olduğu gibi bugün de devam ediyor. Sınıf savaşının doğası gereği böyledir. Yaprak kıpırdamıyor dediğimiz anlarda bile bir köstebek gibi yerin altını karıştırıp durur sınıf savaşı. İşte bizim meselemiz, görevimiz buradan sonra başlıyor. Bu sınıf savaşının bir önderliğe, ortak akıl ve eylem hattına ihtiyacı vardır. Bu ihtiyacı karşılayacak olan da devrimci bir örgütlenmedir. İşte deyim yerindeyse, yağ var, un var, şeker var ama biz helva yapamıyorsak (burjuva düzenin helvasını) bu öznel eksiklik nedeniyledir.
Ülkemiz devrimci tarihi ve işçi sınıfı tarihi ciddi deneyimler, büyük mücadeleler ile doludur. Bugün, sosyalizmin bir ihtiyaç olduğuna inanan insan sayısı da yabana atılmayacak kadar vardır. Hatta bu işlerin örgütsüz olamayacağını düşünenlerin sayısı da hatırı sayılır kadardır. Gel gelelim, aktif olarak devrimci saflarda görev alanların sayısı bunlarla doğru orantılı değildir. Bu, basitçe bir ifadeyle, dediği ile yaptığı bir olmamak durumudur ve yozlaşmaya sebep olabiliyor çoğu zaman. Öyleyse, değiştirmeye nereden başlamalı sorusunun cevabı ortadadır; kendimizden!
Ekonomik kriz karşısında, işçi ve emekçilerin ne yapması gerekir peki?
Birincisi, yoksulluk bir gerçek olarak ele alınmalı. Bu bizim suçumuz değil, kader hiç değil. Ama gerçeğimiz. Sanılanın aksine yoksulluk özgürlüktür. Faturaları ödeyecek paranız yoksa, faturaları ödemezsiniz. Keserlerse yeniden açmanın yolunu bilen birileri mutlaka mahallede vardır. Marketler alınamayan yiyeceklerle doluysa ve evde çocuklar açsa, yapılacak olan bellidir. Öyle gizli saklı değil, mahallece girilir marketlere, ihtiyaçlarımız kadar alınır ve ödemeyi bu ürünleri yapan kardeşlerimizin kanıyla, teriyle peşin peşin ödendiğini söyleriz. Patronlar paramızı vermiyor mu? Makineler orada duruyor. Kendimiz üretir, kendimiz satarız. Bedeli olsa olsa birkaç saatlik bir gözaltı, kazancı ise berrak ve yeni bir bilinç olacaktır.
Bunlar yasal olmayabilir. Ama meşrudur. Tersine sömürü yasal olabilir ama meşru değildir. İşte bize kazandıracak anlayışı böyle inşa edebiliriz. Bunu örgütlü bir güçle yapmaktan başka bir yol da yoktur.