Derler ki, gecenin en karanlık anı güneşin doğmasından hemen önceki andır. Yani tam her şey bitti derken umut yeniden yeşerir. İşçi sınıfının şairi Nazım ustanın şiirinde dediği gibi; “Biraz daha sabır, biraz daha inat / Kapının arkasında bekleyen ölüm değil, hayat”.
Sabır burada, ilahi bir güce duyulan güven ya da teslimiyet değildir. Sabır, amaca ulaşmak için yürünecek yolun zorluğunu anlatır. Örneğin, saray rejimi, bugün ülkemizde burjuvazinin (elbette ABD ve NATO eliyle) ihtiyaç duyduğu, bu ihtiyacı karşılamak için organize ettiği bir rejimdir.
Benzerleri dünyanın dört bir yanında sırıtan rejimlerden bize özgü olanıdır. Partileri, muhalefeti, yargıyı, medyayı vb. tekleştiren, her birini işçi ve emekçilerin karşısında bir silah olarak kullanan bu rejime karşı sabırla mücadele etmek gerekir. Ve inat, sınıf savaşında inancın vücut bulmuş halidir. Israrla, yenilse de yeniden ayağa kalkan inancın…
Bu rejimin muhalefeti de rejimin bir parçasıdır. Öyle olduğu içindir ki, kitleleri tersinden korkutmak, evinde tutmak, umut tacirliği yaparak beklentiye sokup uyutmayı iş edinmiştir. Sanırız, bunun da sonuna gelindi.
Saldırının sivri ucunda işçiler var
Seçimlerin ardından başlayan bir saldırı dalgası var. Saldırının bir yanı bütün toplumsal hareketedir. O yüzden, dün başka yerlerde olduğu gibi, bugün Akbelen’de, Dikmece’de yaşam alanlarını korumak için direnenlere provokatör diyenler, ekmekleri için direnen işçilerin arasında da provokatör arıyor.
Saldırının sivri ucu, halklara, işçilere dönüktür. Sistemin krizinin yükünü işçilerin sırtına yükleme çabası, bugün büyük bir vergi ve zam dalgasını ortaya çıkarıyor. Açıkçası bu yaşam maliyetleri ile bir işçinin alacağı hiç bir maaş zammı ‘makul’ olamaz. Asgari ücret 11 bin 402 liradır ve yoksulluk sınırı 40 bin liraya dayanmıştır. Üstelik, ortalama ücretler asgari ücret seviyesindedir. Dün görece ayrıcalıklı olan kimi işçiler, mesela sendikalı işçiler, geçen yıl zafer diyerek ilan edilen (ki gerçekten çoğu öyledir de), toplu sözleşmelere göre asgari ücretin altında kaldılar.
Kurulan çark öyle bir çark ki, içinde işçileri öğütüyor. İşçi cinayetleri had safhaya ulaştı. İSİG Meclisi’nin verilerine göre, Ağustos ayının ilk 12 gününde en az 78 işçi çalışırken hayatını kaybetti. Ortalama 7-8 işçi eder ki bilinen ortalamanın hayli üzerinde bir ölüm oranıdır. Çalışmak, adeta ölmekle eş anlamlı hale geldi.
Cesaret bulaşıcıdır, deneyimler de öyle!
Derinleşen kriz karşısında işçi sınıfı için en büyük handikap, örgütsüz olmasıdır. Bundan aldığı güçle saldırıyor saray ve sermaye. Ama buna rağmen, işçilerin direnişi büyüyor. Hemen her gün bir yerlerde küçüklü büyüklü iş yerlerinde işçiler daha iyi bir ücret için harekete geçiyor. Sadece Ağustos ayında yaklaşık 80 işyerinde işçiler eylemdeydi. Çoğu kendiliğinden gelişen eylemlerin hemen hemen hepsi kısmi de olsa kazanımla sonuçlanıyor.
Geçtiğimiz günlerde Antep Organize Sanayi Bölgesinde bulunan Şireci Tekstil fabrikalarında işçilerin kararlı direnişi patronların, polisin ve burjuva siyasetçilerin çabalarına rağmen yolundan dönmedi ve en büyük 500 şirket arasına işçinin kanı-canı pahasına giren Şireci patronları geri adım atmak zorunda kaldı. Yol gösterici bir direniştir. Ve bu direnişte işçilerin örgütü olarak mücadele eden Birtek-Sen Sendikası, doğru bir sendikal anlayışın nasıl kazandıracağını gösterdi.
Cesaret bulaşıcıdır, deneyimler de öyle. Buz kırılıyor, yol açılıyor. Antep’te sokaklara bebeğini alıp gelen işçiler, yolu göstermiştir.
Birleşik emek cephesi acil bir ihtiyaçtır!
Yurdun dört bir yanında süren direnişler, öğrencilerin, kadınların, doğasını savunanların ve işçilerin direnişleri bize kazanmak için örgütlü olmanın önemini gösteriyor. Direnmek elbette yaşamak, yaşamak demektir. Direnmek elbette insan olmanın gereğidir. Ve elbette direnmek kazanmanın biricik yoludur.
Yine de aslolan örgütlü direniştir. Örgütlülük sadece bir araya gelmek değildir. Ortak aklı geliştirmek, herkesin gücünü alabilmek, kolektif davranabilmek ve güçlü olabilmenin yoludur. Bu örgütlülüğü devrimci tarzda ele almak, uzun soluklu mücadelenin olmazsa olmazıdır. Ne işçiler ne köylüler ne gençler, devrimci tarzda örgütlenmekten uzak durarak bir şey elde edemez.
İşte tüm bu direnişleri bir potada birleştirmek, ortak bir mücadeleye sevk etmek için Birleşik Emek Cephesine ihtiyaç duyuyoruz. Ancak böyle bir yolla, birbirinden habersiz ama benzer mücadele verenler bir araya gelebilir. Mesela ancak bu şekilde Şireci Tekstil işçileri greve başladığında, sadece Antep’te değil, yurdun birçok yerinde işçilerin eylemleri, direnişin gücünü artıracaktır.
Gün direnişleri büyütme, örgütleme, kazanımları geliştirme günüdür. Saray Rejimi ve sermaye saldırsa bile savunmada olandır. Onların kaybedecek iktidarları, dünyada kurdukları cennetleri var. Bizim ise zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimiz yok.