“Dardanel’i, Dardanel yapan kadınlar”dan dinleyin bir de… – Olcay OZAK*

Dardanel’in 8 Mart reklamında ‘Bizi biz yapan kadın çalışanlarımızın emeğidir’ diyerek kadın çalışanlara değer verildiği yalan, işçilerin işsizlik ve yoksulluk kıskacında rehin alındığı ise gerçek.

8 Mart’a giderken kadınlar hazırlıklarını hızlandırdı. Pankartlar hazırlanıyor, bildirimler elden ele dağıtılıyor, afişler şehirlerin duvarlarını süslerken kadınlar hep bir ağızdan meydanlara çağırıyor kız kardeşlerini… Yine yeniden talepler yükseliyor: “Eşit işe eşit ücret istiyoruz.” Kadınlar şiddetsiz bir yaşam, güvenceli bir iş için meydanlarda, fabrikalarda, tezgah başlarında, üretim bantlarında taleplerini ve mücadele çağrılarını yineleyerek karşılayacaklar bu 8 Mart’ı.

8 Mart’ı işçi ve emekçi kadınlar kutlamıyor sadece. Sermaye de 8 Mart’ta kadınlara seslenmeyi unutmuyor, öyle güzellemeler diziyorlar ki… Kadınların hayatlarını cehenneme çeviren, emeklerini görünmez kılan kapitalist düzenin savunucusu değillermiş gibi maske takıyorlar. O maskelilerden biri de Dardanel!

“Ton balığı kadar değerimiz de mi yok?”

Dardanel Fabrikası televizyonlarda, sosyal medyada bir reklam yayınlıyor. Reklamda “Dardanel’i, Dardanel yapan kadın işçiler” diyerek Dardanel’in 2217 çalışanının 1485’inin kadın olduğu vurgusu yapıyorlar. İşte bu sözlerle aslında sermaye birikimlerinde kadınların “ çalınan, sömürülen emeğini anlatıyorlar.

Doğru söylüyorlar; bu sermaye birikimi işçilerin emeğinin sonucudur ve kadın işçiler çoğunluktadır. Ama biz biraz da bu reklamlar ardındaki görünmeyene; kadın işçilerin hayatında Dardanel’in etkisine bakalım:

“En küçük bir itiraz hakkımız yok, yapsan pabucun eline veriliyor. Nereye gideceksin, ne yapacaksın, ne iş bulacaksın” diyerek anlatıyor işçi içinde bulundukları durumu. Şehirde ve köylerde yaşayan işçilerin başka bir alternatifi yok. Salgın süresince her yerden yapılan ‘Evde kal’ çağrılarına ise “Bizimle dalga geçiyorlar” diyerek tepki gösteriyor işçiler. Evde kal deyip işe gitmeyi zorunlu hale getirenlere karşı tepkililer. Kimi borç içinde, kimi kıt kanat geçinen işçiler “Hiç mi değerimiz yok, ton balığı kadar değerimiz yok mu?” diye soruyorlar. Bu sözler Çanakkale’de Dardanel fabrikasında çalışan bir kadın işçiye aittir.

Bir başka işçi ise şunları söylüyor: “İş yerinde psikolojimiz bozuluyor, bantlarda nefes alamıyoruz, tuvaletlere gidip gelme bile sorun oluyor. Müdürlerin, amirlerin gözü hep üzerimizde. Hayatımız adeta rehin alınmış durumda. Son karar da bunun somut örneği zaten. Patronun işi aksamasın diye hepimizi ateşe atıyorlar.”

12 saat kesintisiz çalıştırma, ses çıkarana işten atma tehdidi

Bu da Dudullu fabrikasından bir işçinin yazdıkları: “Dardanel Ton’da ne kural koydularsa uyduk. 3 vardiya sistemi dengemizi, psikolojimizi bozdu, sosyal hayatımız mahvoldu. Bir baktık ki cumartesiyi pazara bağlayan günlerde 12-14 saat çalışıyoruz. Zorunlu mesai adı altında kesintisiz 12 saat çalıştırılıyoruz. Özellikle gece 11 sabah 7 vardiyası tam bir hapishane hayatı gibi. Vardiyalar arasında, giriş çıkışlarda birbirimizle irtibat kurmayalım diye her türlü önlem alınmış. Öteki vardiyanın çıkışına yakın servisle gittiğimizde bekletiliyoruz, servisten indirilmiyor, işçiler çıktıktan sonra içeri alınıyoruz. Salgında her vardiyadan en az 15-20 işçi virüse yakalandı, buna rağmen vakaların üstü örtülerek çalıştırılmaya devam ettirildik. Vakalar gizleniyor, hayatımız hiçe sayılıyor. İtiraz ettiğimizde ise ‘Kapı orada beğenmeyen gider’ tehditleri alıyoruz. İşsizlikle terbiye edilmiş durumdayız. Kapıdaki, içerideki güvenlik elemanları bile gardiyanlık yapıyor. En ufak bir itirazda, şikayette azarlıyorlar. Sözlü tehdide, küfürlü hakaretlerine maruz kalıyoruz. Aylarca hatta yıllarca iş arayıp duran tüm kadın işçiler gibi ben de işimden olmamak için katlanıyorum bu duruma. Salgında tek bir gün bile çalışmazlık etmedik. Virüs kapan arkadaşlarımıza “Gir, evinde dur” denildi, her arkadaşımız bir başına bırakıldı. Üretim durmadı. Fabrika sürekli büyüyor, bizim ücretimiz hiç oluyor.”

Bu sömürüden kurtulmanın tek yolu örgütlenmektir

Dardanel patronları, Kovid-19 sürecinde “kapalı devre” çalışma sistemini uygulamış, virüs kapan işçileri evine göndermek yerine gündüz fabrikada çalıştırıp akşamları ise fabrika yanındaki yurtlarda alıkoymuştu. İşçilere mahkum muammelesi yaparak fabrikayı bir hapishaneye çevirmişti.

Dardanel’in parıltılı reklamını ucundan azıcık kazıdığımızda içinde nasıl bir emek sömürüsü olduğunu işçiler kendi ağızlarıyla anlatıyorlar işte.

Dardanel’in 8 Mart reklamında “Bizi biz yapan kadın çalışanlarımızın emeğidir” diyerek kadın çalışanlara değer verildiği yalan, işçilerin işsizlik ve yoksulluk kıskacında rehin alındığı ise gerçek. Evet Dardanel’i Dardanel yapan işçilerin emeğidir. Fabrikadaki sömürü çarkı kırıldığında işçiler kendi geleceklerini asgari olarak belirlediklerinde durum değişecek, işçiler insanca çalışacak, insanca yaşayacak, insanca ücret alacak ve rehin olmayacaklar.

Gıda-İş Sendikası olarak Dardanel işçilerinin hak mücadelesinde yanlarında olacağız. Bu baskı ve sömürü ortamından kurtulmanın yolu Dardanel işçilerinin kendi işleri, ekmekleri ve gelecekleri için örgütlenmesidir.

* DİSK Gıda-İş Sendikası Genel Sekreteri

 

 

KaynakEvrensel

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz