“canı cehenneme rahat uyuyanın
kapısını örtenin perdesini çekenin
canı cehenneme yüreği yalnız kendiyle dolanın
duvarları ancak çarpınca görenin
camlarında paramparça cesetler uçarken
dünyayı tüketenin canı cehenneme
ölüm hücrelerinde umutlarım sönerken
aşkları tüketenin canı cehenneme
canı cehenneme başkasının yangınıyla ısınanın
evini ısıtıp yemeğini pişirenin…”
Büyük şair Şükrü Erbaş’ın ‘Canı cehenneme’ başlıklı şiiri, maden işçilerinin uğradığı katliamlar karşısında sessizliğe gömülenleri çok güzel resmediyor. Amasra’da 41 maden işçisi yaşamını yitirdi ve sermaye devletinin katliamı yine kadere bağlamış olması bizi şaşırtmadı.
Amasra’da 41 işçinin yaşamını yitirmesinin açık bir katliam olduğu gerçeği karşısında sendikalar ise sessizliğe gömülürken, katliama adeta imza atıyorlardı. Bazı eski sendikacı bozuntuları TV’lere konuşurken, işçinin genç ve deneyimsiz olduğundan dem vurup, katliamın üstünü örtmeye çalışmaları canımız yakıyordu.
Bölgede örgütlü bulunan ve geçmişte direnişlere imza atan sendikaları gözümüz kulağımız aradı. Her geçen yıl üye sayıları hızla düşerken ve benzer bir katliamın her an diğer maden ocaklarında da yaşanacağı gerçeği ortada dururken, bir dayanışma eylemi bile düzenlememeleri savruldukları yeri gösterdi. ‘Bırakın koltuklarınızı defolun oradan’ demekle bırakmayacaklarını da çok iyi biliyoruz.
Ancak, yerin en dibinde kazma sallayan işçi bir gün sizi o koltuklarınızdan edecek. Sendikalarda yönetimi aldılar diye sizler gibi davul zurna eşliğinde değil işçi marşlarıyla ve işçilerle birlikte geleceklerine sahip çıkmanın coşkuyla sizleri yolcularken, canlarınız cehenneme diyecekler.
Soma’da 301 işçi katliama uğradığından sonra ancak yeni bir katliam gerçekleştiğinde hatırlanır oldu. Amasra’da örgütlü olan sendikanın sermaye devletinin baskıları karşısında köşesine çekilip bürokrat maaşlarını yükseltmek dışında hiçbir kaygı ve çabasını pratikte gören olmadı.
Devletin izin verdiği çember içinde sendikacılık yaparken, neşeniz yerinde olarak akşamları evlerinize gidip huzurlu ve rahat uyudunuz. Nasıl uyudunuz diyemiyoruz çünkü bu durum ‘fıtratınıza’ oldukça uygun görünüyor. Katliam bir kader planına bağlanırken yine sessizliğe gömülüp, o tatlı kaderinize razıydınız.
Bunları neden yazdığıma gelince, bu yaşananlar karşısında sessiz kalabilenlere tahammülümüzün artık tükenmiş olması. Sizler, sessiz kalamazsınız! Sesinizi oraya buraya verdiğiniz demeçlerle değil, ortaya koyacağınız eylemlerle göstermek zorundasınız.
Böyle yapmadığınız sürece şimdilik rahat koltuklarınıza yaslanın bakalım ama o gün gelecek ve yeraltının en dibindeki işçi yapılması gerekeni yapacaktır, bundan hiç kuşkunuz olmasın. 41 işçi göz göre göre ölüme gönderiliyor ve iktidarın gelip orada ölenlerin ailelerine bakılacak, ‘şehit’ maaşı bağlanacak gibi adeta sadaka dağıtmasını izliyorsunuz. Yeter artık yeter!
Diğer yandan katliamlara uğrayanlar sadece işçiye ve insana yönelik değil elbette. Türkiye coğrafyasının yüzde 60’ı yani 470 bin Km2 alan, maden sahaları olarak belirlenmiş. Her hafta onbinlerce hektar doğal alan sermaye hizmetine koşulmakta. Kömür, altın, çinko, bakır, kurşun vd. her türden maden için devlet çalışma yaparak, nerede ne varsa sondajlarla belirleyip sermaye pazarına sunmuş durumda.
Ama işçiye gelince ‘fıtrat’ ya da ‘kader planı’ öyle mi? Madenlerde işçiyi göz göre göre ölüme gönderenler; ormanlar, meralar, tarım arazileri, üzerinde yaşayan her türden canlılar ve su havzaları yerle bir edilerek yaşamsal geleceğimiz bir avuç sermaye çıkarı uğruna yok edilirken saldırı çok boyutlu.
Yerli ya da yabancı maden şirketlerine büyük teşvik ve destekler verilirken, sermaye ya da onun devleti adeta elini cebine sokmadan hem işçinin kanını emiyor, hem de doğal yaşamı yok ediyor. Teşvikler verilirken, kurulan madenin istihdam yaratacağı gerekçesi ise işsizliğe boğulmuş halka sus payı olarak dillendiriliyor.
İstanbul Ticaret Odası yabancılara, “‘İmalatta saatlik işçi maliyeti’ Türkiye’de 5,6 ABD dolarıyken, Almanya’da bu maliyet 47,2 ABD dolar” diye çağrı yaparken, Cumhurbaşkanlığı da aynı sözlerle yabancı sermayeyi çağırmakta. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi yabancı yatırımcıları çekmek için, “Türkiye’nin yatırım ortamı ve sunduğu fırsatları keşfedin” derken, özel vurgusu ise bizde “emek gücü ucuz” vurgusuydu.
Kader planı her nedense yabancı veya yerli sermayeye mutluluk verirken, işçiye ise ölümü adreslemesi ilginç! Bu yılın ilk dokuz ayında Türkiye’de iş cinayetlerinde yaşamını yitiren işçi sayısı 1359. Türkiye’de kitlesel katliamlar dışında ‘rutin’ olarak her gün 5 işçi sermaye çıkarları uğruna yaşamını yitiriyor.
Madenlerde ise bu yılın ilk dokuz ayında 55 işçi madenlerde iş cinayetine kurban gitti. Her gün 6 işçi madenlerde yaşamın yitirirken, Amasra’daki gibi kitlesel olarak ölmemiş olmaları kader planı dahilinde mi bilmiyoruz? Ancak bildiğimiz tek şey var o da; madenlerde ve diğer işletmelerde uygulanan insanlık suçunun sermaye-devlet-sendika ortaklığı ile yürütüldüğü gerçeğidir.
Evet artık yeter, topunuzun canı cehenneme!