Diğer ücret ve gelir düzeylerinin asgari ücrete paralel artışı sağlanmalı. Büyümeden aslan payının varlıklı sınıflara gittiği düşünülecek olursa sermayenin daha yüksek ücret atışlarına zorlanması mümkün ve gerekli.
2022 asgari ücreti için görüşmeler yaklaşırken ilginç gelişmeler cereyan ediyor. Pahalılık ve eriyen alım gücü nedeniyle kamuoyunda asgari ücrette yüksek bir artış beklentisi var. İlginç olan bu beklentinin hükümet çevreleri tarafından da desteklenmesi, bazı sendikal çevrelerde böylesine bir artışın çantada keklik görülmesi ve hatta kimi sermaye kesimlerince de asgari ücrette ciddi bir artışın gerektiğinin dillendirilmesi. Garip zamanlarda mı yaşıyoruz? Yoksa asgari ücret tartışmasının görünmeyen yanları mı var? Bu yazıda asgari ücret buzdağının görünmeyen kısmına bakmaya çalışacağım.
“Orta gelir tuzağı” iktisat literatüründe sıkça tartışılan bir konu ve pek çok iktisatçı Türkiye için bu tuzağa işaret ediyor. “Orta gelir tuzağı” bir yana Türkiye’de az tartışılan bir başka konu ise asgari ücret tuzağı. Türkiye’de ortalama ücret düzeyinin asgari ücret düzeyine yaklaşması çok daha vahim bir sorun. Bir önceki yazımda asgari ücretin Türkiye’de giderek ortalama ücret haline geldiğini vurgulamıştım. Asgari ücret artışının fiili ücret artışı anlamına gelmediğini yazmıştım. Bu yazımda bu görüşlerimi ayrıntılı hale getirmeye çalışacağım.
Emek gelirleri nasıl artıyor?
Asgari ücret artışına geçmeden önce Türkiye’de temel emek gelirlerinin nasıl arttığını ele alalım. Kamu işçilerinin ücretleri konfederal bir toplu pazarlıkla belirleniyor. Burada Türk-İş ve Hak-İş taraf. Yeni bağıtlanan kamu toplu iş sözleşmesine göre kamu işçilerinin ücret artışları (birinci 6 aydaki kısmı iyileştirme hariç) resmi enflasyona bağlandı. Özel sektörde toplu sözleşme kapsamındaki sendikalı işçi oranı çok düşük, yüzde 6-7 civarında. Sendikalı işçilerin ücretleri toplu pazarlıkla belirleniyor ancak grev erteleme basıncı nedeniyle özgür toplu pazarlıktan söz etmek mümkün değil. Özel sektörün geri kalanında ise ücret zamları patronun insafına kalmış durumda. En iyimser tahminle özel sektördeki ücret zamları resmi enflasyon civarında gerçekleşiyor.
Memurların maaş artışları grev yasaklı -sözde- bir toplu pazarlıkla belirleniyor. Burada tek söz sahibi en büyük konfederasyon olan Memur-Sen. Yeni bağıtlanan memur toplu iş sözleşmesi de resmi enflasyona hapsedilmiş durumda. Enflasyon öngörülen zammı aşarsa aradaki fark maaşlara eklenecek. Memur emeklilerinin aylıkları memurlarla aynı sisteme tabi. Resmi enflasyon artışı onlar için de temel belirleyici. İşçi emeklilerin aylıklarında durum daha da vahim. İşçi emekli aylıkları sadece resmi enflasyon kadar artacak. Büyüme ve refah artışından işçi emeklileri kuruş pay alamayacak.
Görüldüğü gibi neredeyse tüm emek geliri kategorileri resmi enflasyona hapsedilmiş durumda. Bu nedenle enflasyon düzeyi sadece bir makro ekonomik gösterge değil bir gelirler politikası aracı durumunda. Kasım ayı yıllık resmi enflasyonu yüzde 19,89 olarak açıklandı. Bu verilerin tartışmalı olduğu ve pek çok ürünün fiyatındaki artışın enflasyona yansımadığı dile getirildi. Öte yandan bu sadece genel enflasyon sepetinin oranı. Kasım 2021 resmi gıda enflasyonu yüzde 27,41 olarak açıklandı. DİSK-AR tarafından yapılan hesaplamaya göre dar gelirli ve emeklilerin gıda enflasyonu ise yüzde 35-40 bandında gerçekleşti.
Türkiye’de emek gelirleri özgür bir pazarlık ortamında ve milli gelir artışından pay alarak değil, baskılanmış ve yönlendirilmiş resmi enflasyona göre belirleniyor. Bu durum emek gelirlerinin baskılanmasına ve bölüşüm ilişkilerin kötüleşmesine yol açıyor. Enflasyonun düşük açıklanması milyonlarca dar gelirlinin ve emekçinin daha düşük gelir elde etmesi anlamına geliyor. Asgari ücret tartışmasına buradan bakmak gerekiyor. 2022 yılı için asgari ücrette yüzde 30-40 gibi artışlardan söz edilirken Ocak 2022’de özel sektörde işçilerinin, kamu işçilerinin, işçi ve memur emeklilerinin sadece yüzde 9 civarında zam alacakları unutuluyor! Bu ne yaman çelişki! Bir yandan asgari ücrette yüzde 30-40 gibi artışlar konuşulurken öte yandan milyonlarca emekçinin gelirinin resmi enflasyona hapsedilmesinin anlamı ne?
Asgari ücret kaldıraç değil mengene
Önceki yazımda da vurguladım. Asgari ücret genel ücret seviyesini artıran değil aksine ortalama ücretleri asgari ücrete doğru baskılayan bir mekanizmaya dönüştü. Asgari ücret genel ücret düzeyini yükselten bir piston değil ücretleri asgari ücrete doğru sıkıştıran bir mengeneye dönüşmüş durumda. Asgari ücret tuzağı dediğim mesele budur. Bu nasıl işliyor? Genel ücret düzeyleri ve emek gelirleri asgari ücret artışının çok altında arttığı için ortalama ücretler asgari ücrete yakınlaşıyor.
Hep söylüyorum. Bir kez daha altını çizmek istiyorum. Önemli olan ücretlerde meydana gelen oransal ve gösterge niteliğindeki artışlar değil fiili ücret ve gelir düzeyidir. Asgari ücret bir gösterge ücret düzeyidir. Asgari ücret üzerindeki ücretler asgari ücretten daha az artarsa bunun anlamı açıktır: Ücretlerdeki ortalama artış daha düşük olacaktır. İşverenler açısından bakılması gereken fiili ücret düzeyinin ne kadar arttığıdır. Oransal artışların anlamı yoktur. İşverenler yüksek ücretlileri çıkarıp düşük ücretli işçi alarak ve birim verimliliği artırarak fiili ücret maliyetini gösterge ücret artışının altına kolaylıkla çekebilirler. Türkiye’de 2002 yılı sonundan bu yana temel emek gelirlerindeki artışlar ve temel ekonomik göstergelerin seyrine baktığımızda emek gelirleri arasındaki asimetriyi daha açık görebiliriz. Gelirlerdeki artış parasal, enflasyondan arındırılmamış, parasal değerlerdir.
Resmi verilerin ortaya koyduğu tablo emek gelirleri artışlarında ciddi bir asimetri yaşandığını ortaya koyuyor. Bu tablonun gösterdiği iki çarpıcı gerçek var: Temel emek gelirlerindeki artış ile asgari ücret artışı arasındaki bağ kopmuş durumda. En alttakilerin durumunda görece bir iyileşme yaşanırken emek gelirlerinin ezici çoğunluğu aşağıda doğru basılmaktadır. Diğer gerçek ise tüm emek gelirlerinin ekonomik büyümeden pay alamadığıdır. Kişi başına gelir parasal olarak yaklaşık 14 kat artarken temel emek gelirlerindeki artışlar parasal olarak 6 ile 9 kat arasında artmıştır.
Bu iki gerçeği bir arada değerlendirdiğimizde olan şudur: Birincisi sınıfsal bölüşüm ilişkileri bozulmuştur. Büyümeden emek gelirleri yeterince pay alamamıştır. Bunun anlamı varlıklı sınıflarından daha fazla pay alması ve dar gelirlilerin daha da yoksullaşmasıdır. İkincisi asgari ücretteki artış ve en düşük gelirlilerin refahındaki nispi artış diğer emek gelirlerindeki düşüşün sonucunda ortaya çıkmıştır. Varlıklı sınıflardan halk sınıflarına kaynak aktarılmamış tersine emekçilerin bir bölümünün geliri kısılarak en alttakilere kaynak aktarılmıştır. Böylece ortaya bir asgari ücret tuzağı çıkmıştır. Bu tuzak sınıflararası gelir bölüşümüne müdahale etmeden emek gelirlerinin yüksek asgari ücret artışları yoluyla aşağıya doğru baskılanması anlamına geliyor.
Açıkça görüldüğü gibi emekçileri bir asgari ücret mengenesine sıkışmış durumda. Asgari ücret tartışmasını yaparken bu gerçeği dikkate almak zorunludur. Asgari ücretteki gösterge artışlar genel emek gelirlerine yansımıyor. Bunun temel nedeni güçlü bir sendikalaşma, toplu pazarlık ve teşmil mekanizmasının yokluğu. Böylece asgari ücret artışı gerçek bir ücretler politikası aracı yerine popülist bir siyasal mekanizmaya dönüşebiliyor, özellikle de seçim dönemlerinde.
Yeni kaynak işsizlik sigortası fonu mu?
Asgari ücrette yüklü bir artış konusunda estirilen rüzgâr beraberinde asgari ücret artışının getireceği maliyetin nasıl karşılanacağı sorusunu getiriyor. Kamu maliyesi açısından bütçeden asgari ücret artışını destekleyecek artışların sınırlı olduğu ve işverenlere bütçeden yeni destek ayırmanın zor olduğu görülüyor. Öte yandan işverenlerin asgari ücret maliyetinin bir bölümünün kamu kaynaklarından karşılanmasını istediği ise sır değil.
Bu durumda geriye tek seçenek kalıyor. Sık sık sermaye teşvikleri için kullanılan İşsizlik Sigortası Fonu kaynaklarının asgari ücret desteği için kullanılması. Son yıllarda İşsizlik Sigortası Fonu kaynaklarının yaygın biçimde işveren teşvikleri için kullanıldığı biliniyor. Ancak Fon kaynaklarının asgari ücret desteği için kullanılması ciddi sorunlara yol açacaktır. Her şeyden önce böyle bir kullanım fonun amacına aykırı. Öte yandan böyle bir kullanım fon kaynaklarının hızla erimesine yol açacak. Fon kaynakları asgari ücret desteği olarak değil daha fazla işsiz için kullanılmalı.
2022 asgari ücretin geçim düzeyinde olması şart. Asgari ücretteki anlamlı bir artış için ciddi bir vergi ve prim desteği sağlanmalı. Böylece sadece asgari ücretliler için değil diğer ücret düzeylerinde de reel bir artış sağlanmış olur. Asgari ücret artarken diğer ücret düzeylerinde de anlamlı bir artış olmalı. Bunun için ciddi bir vergi reformuna ihtiyaç olduğu açık. Asgari ücretin tümüyle vergi dışı bırakılması asgari ücret sonrası vergi diliminin yüzde 10’dan başlaması ve vergi dilimlerine karşılık gelen tarife miktarlarının ekonomik büyümeye veya yeniden değerleme oranlarına uygun artırılması hemen yapılması gerekenler.
Öte yandan diğer ücret ve gelir düzeylerinin düzeylerinin asgari ücrete paralel artışı sağlanmalı. Burada odaklanılması gereken yer ise bölüşüm ilişkileri. Dahası işverenlerin bölüşüm ilişkilerinde çok daha avantajlı oldukları ve büyümden aslan payının varlıklı sınıflara gittiği düşünülecek olursa sermayenin daha yüksek ücret atışlarına zorlanması mümkün ve zorunlu. Bunun için sendikalaşmanın artışı ve yasa hükmü olan teşmilin uygulanması için mücadele şart.
Sendikalar ve emek kesimi ücret artışlarının maliyet ve enflasyon artırıcı olduğuna ilişkin ana akım iktisadın etkisinden hızla çıkıp ücrete dayalı büyümeye, bölüşüm ve sınıf ilişkilerine odaklı bir ücret politikası yürütmesi gerekir.