İzmir’de bulunan Digel Tekstil fabrikasında çalışan kadın işçilerin anlattıkları, emek, cinsiyet ve onur mücadelesinin iç içe geçtiği çarpıcı bir tabloyu gözler önüne seriyor. Düşük ücretlerin, ağır çalışma koşullarının ve sendikal hak gasplarının yanı sıra, sistematik cinsel taciz ve mobbingin kadın işçileri hedef aldığı fabrikada, TEKSİF Sendikası’na üye olan 15 kadın işçi hukuksuzca işten çıkarıldı. Bu sürecin ardından başlayan direniş 200 günü aşkındır gündür sürüyor.
İzmir Gaziemir’deki Digel Tekstil, vitrinlerde yer alan şık erkek takımlarının ardında, fabrikada kadın işçilerin haklarını, onurunu ve sağlığını hiçe sayan bir sistematik taciz ve mobbing düzeni uyguluyor. Yüzde 85’ini kadın işçilerin oluşturduğu fabrikada, 17 Ocak 2025’te sendikalaşma girişimlerinden sonra tazminatsız işten atılan işçilerin mücadelesiyle başlayıp bir direnişe dönüştü. 6 aydır fabrika önünde süren direniş, sendikal örgütlenme hakkı ve işe dönüş talebinin ötesinde, “insanca çalışma ve yaşama hakkı” mücadelesine dönüştü.
17 Ocak 2025’te düşük ücretler, uzun mesailer ve kadınlara yönelik sistematik baskılara karşı işçiler kısa süreli üretimi durdurdu. Ardından TEKSİF’e üye oldular. Aynı gün 4 öncü işçi tazminatsız işten atıldı.
4 Şubat günü, atılan işçilerin geri alınması için yapılan basın açıklamasına katılan 3 işçi daha kovuldu.
13 Haziran günü, 8 işçi, mesai bitiminde telefonla aranarak işten çıkarıldı. Ve toplamda 15 sendikalı işçi hukuksuz şekilde işten atıldı.
Kadın işçilerin sendikaya üye olma gerekçesi yalnızca düşük ücretler değildi. Sendikalaşma öncesi, fabrika içerisinde özellikle kadın işçilere yönelik baskılar, mobbing, taciz ve cinsiyet temelli ayrımcılık sistematik hale gelmişti. İşçiler, insan onuruna ve kadın onuruna yakışmayan çalışma koşulları karşısında sessiz kalmak istemedikleri için TEKSİF Sendikası’na üye olmuşlardı. Sendikanın geçtiğimiz günlerde hazırladığı rapor, çalışma ortamının koşullarını da gözler önüne seriyor:
- Sabah 05.30’da kalkıp kahvaltısız işe gelmek zorunda kalan işçiler, servislerin işverene maliyet avantajı sağlaması için fabrikaya 45 dakika erken getiriliyor,
- 420 çalışana yalnızca 2 su sebili düşüyor,
- Yaz-kış yetersiz havalandırma, kısıtlı molalar,
- Üretim müdürleri, mesaiye kalmak istemeyen işçileri zorla tutuyor,
- İşyeri hekimi haftada yalnızca 3 gün, günde 1,5 saat görev yapıyor ve hastaneye giden işçiler azarlanıp, tekrar gitmemeleri için baskı yapılıyor.
Bunlar gibi fiziksel koşulların yetersizliği ve sağlık, güvenlik ihlallerinin yanı sıra TEKSİF Sendikası’nın hazırladığı 8 sayfalık rapor, fabrikadaki işyeri koşullarının kötülüğünün de ötesinde, fabrika içerisindeki işleyişin sistematik şekilde kadın işçiler üzerinde tahakküm kurmaya odaklandığını gösteriyor.
“Biz sadece çalışmak istedik. Ama bedenimizi, mahremiyetimizi, sağlığımızı ve onurumuzu da savunmak zorunda kaldık.”
Digel Tekstil’de yaşananlar, sadece bir emek mücadelesi değil, aynı zamanda kadınların cinsiyet temelli ayrımcılığa karşı başkaldırısı. TEKSİF Sendikası tarafından hazırlanan raporda yer alan tanıklıklar, bu düzenin nasıl sistematik bir şiddete dönüştüğünü çarpıcı biçimde ortaya koyuyor:
- Regl döneminde sık tuvalete gitmek yasak, aksi halde azarlama ve alay ile karşılaşılıyor.
- Kadın işçilerden hamilelik durumunda rahim ultrasonu isteniyor ve hamileliğe bağlı hakların kullanılabilmesi için bu zorunlu tutuluyor.
- Hamile işçiler istifaya zorlanıyor ya da işe alınmama gerekçesi olarak “hamile kalabilir” deniliyor.
- Kadın işçilere karşı cinsel içerikli sözler sarf edilip, fiziksel görünüm üzerinden alay ediliyor.
Kadın işçilerin tanıklıklarıyla fabrikadaki taciz ve şiddetin dehşeti
- Kadın işçilerin bedeni üzerinde tahakküm: “Heyet raporum olmasına rağmen, bebeğimin keseye düşüp düşmediğini gösteren ultrason görüntüsünü getirmem istenip erkek yöneticilere gösterilmek zorunda bırakıldım. Zaten zorlu bir hamilelik süreci geçirirken hem benim hem bebeğimin sağlığı hiçe sayıldı.”
- Sözlü taciz: “Üretim müdürü baştan aşağı süzüp, ‘Sen böyle giyinirsen depocular tellere tırmanır, ben seni koruyamam’ dedi.”
- Cinsiyetçi ithamlar: “Yaptığı işler tamir olarak geri dönünce, Üretim Müdürü yanıma gelerek, ‘Kimle bakışıp kimle konuşuyordun da bu işler tamir olarak geri döndü?!’ diye azarladı.”
- Regl gününde tuvalet yasağı: “Şiddetli ağrılarım vardı, tuvalete gittim diye herkesin içinde azarlanacağımı bildiğim için yarım saat bekledim. Döndüğümde üretim müdürü bağırarak ‘Ne tuvaleti bu saatte!’ diye çıkıştı.”
- Cinsel içerikli alay: “Mesaiye kalamayacağımı söyledim, nedenini ısrarla sorunca lazer epilasyona gideceğimi söyledim. Ekip lideri ‘Yat masaya, ben yapayım’ diyerek kahkaha attı.”
- Performans mobbingi: “Yeni başlamıştım, işi öğrenmeden sayı istediler. ‘Bir bok beceremiyorsun’ dediler, başka bölüme sürgün ettiler.”
Bu örnekler, raporda bahsi geçenlerin yalnızca bir kısmı. Hamileliğin bir tehdit olarak görüldüğü, cinsiyetçi görev dağılımlarıyla ayrımcılık yaratılan, sözlü ve fiziksel tacizin fabrika düzeyinde görünmezleştirildiği, kadınların mahremiyet haklarının sürekli olarak ihlal edildiği Digel Tekstil’de direnişe çıkan kadın işçiler, yalnızca işe dönmek değil, fabrika düzeninin topyekûn değişmesini istiyor.
İşçiler; tacizin, mobbingin ve ayrımcılığın sona ermesi, sendikal hakların tanınması, insanca yaşam koşullarının sağlanması, işe iade ve tazminatsız atılan işçiler için adalet gibi taleplerle direnişi sürdürüyor.
Digel Tekstil örneği, son dönemde ekonomik krizle birlikte kadın emeğinin ucuz emek olarak daha yoğun şekilde iş piyasasına sokulmaya çalışıldığı bir ortamda, kadınların ucuz emek olarak sömürüsünün yoğunlaştığı tekstil gibi sektörlerde, cinsiyet temelli baskıların, taciz ve mobbinglerin de artmaya başladığını gösteren bir örnek aynı zamanda.
Digel Tekstil direnişi, şimdiden, Türkiye’de kadın işçilerin yalnızca ücret değil, onur ve yaşam hakkı için verdiği mücadelenin sembolü haline geldi.
Mücadeleleri mücadelemizdir!
(*) İşçi Gazetesi’nin Ağustos-Eylül 228’inci sayısında yayımlanmıştır.