‘Emek Cephesi’ için öncü işçiler göreve! -Atilla Özsever

İşçi sınıfı, başta sendikalaşma hakkı olmak üzere düşük ücretler, işten çıkarmalar gibi konularda ülkenin çeşitli yerlerinde birbirinden bağımsız tekil eylem ve direnişlere başvuruyor. Birleşik bir mücadele olmadan tam sonuç alınamıyor. Çeşitli toplantılarda da bir “Birleşik Emek Cephesi’nin oluşturulması yönünde çağrılar var. Bu konuda öncü işçilere, mücadeleci sendikalara ve yerel sendikal birliklere görev düşüyor…

Türkiye’nin birçok yerinde irili, ufaklı işçi eylemleri, direnişleri sürüyor, kiminde önemli kazanımlar elde ediliyor, kiminde ise mücadele devam ediyor. Bu direniş ve eylemlerin bir bütünlük sağlaması, birleşik bir mücadeleye dönüşmesi ise, önemli bir gündem konusu oluyor.

53 gün boyunca hakları için mücadele eden Soma’daki Fernas maden işçilerinin direnişi, bir süre önce (19 Ekim 2024) kazanımla sonuçlanmıştı. Bağımsız Maden İşçileri Sendikası’nda (Bağımsız Maden-İş) örgütlenen işçiler, anayasal sendika haklarını kabul ettirdikleri gibi sendikalı oldukları için işten atılan işçilerin işe iadesi dahil ücret artışı ve işçi sağlığı, iş güvenliği önlemleri konusunda da önemli kazanımlar elde etmişlerdi.

İstanbul Çatalca’daki Polonez fabrikasında Tek Gıda-İş Sendikası’nda örgütlendikleri için işten çıkarılan 145 işçinin direnişi ise, dört ayı geçti. Polonez işçileri, asgari yaşam şartlarının sağlanması ve işçilerin geri alınması talepleriyle her gün fabrika önünde bir araya gelerek ‘emek ve hak’ nöbeti tutmaya devam ediyorlar.

Bu iki mücadele dahil birçok işyerlerinde yapılan direnişlerde işçiler, çoğu kez güvenlik güçleriyle karşı karşıya gelmiş, engelleme, polis baskısı ve şiddetiyle karşılaşmış, Fernas işçileri gibi Ankara’ya yürüyüş yapmışlar, o yürüyüş de çeşitli kereler engellenmiş ancak mücadelelerini sürdürmüşlerdir.

Tarihsel sürece bakmak

Tüm bu direniş ve eylemlerden kimi zaman kazanımlar elde edilse de işçi sınıfının topyekûn bir mücadelesinin olmaması halinde tam bir sonuç alınması mümkün olmuyor. Bu çerçevede bir “Birleşik Emek Cephesi”nin oluşturulması yönünde çeşitli toplantılarda çağrılar gündeme gelse de henüz bir sonuç alınmış gözükmüyor.

İşçi sınıfının tarihine baktığımızda; 15-16 Haziran 1970 olaylarında sendikal örgütlenmeyi kısıtlayan yasaya karşı başlangıçta DİSK öncülük yaptıysa da Türk-İş’e bağlı işçilerin de katılımıyla 150 bini aşan bir kitle eylemlerde etkili oldu.

Yine 15-16 Haziran büyük işçi direnişinde, işyeri temsilcilerinin aktif rolü de son derece önemliydi. Bu meşru eylemlerin sonucunda Anayasa Mahkemesi, sendikal örgütlenmeyi kısıtlayan yasa hükümlerini iptal etmişti.

1999’daki Emek Platformu

1999 yılında Bülent Ecevit başkanlığındaki DSP, ANAP ve MHP’den oluşan koalisyon hükümeti, emeklilik yaşını 58-60’a yükselten bir yasayı gündeme getirmişti. İşçi ve memur konfederasyonlarıyla meslek kuruluşları ve emekli derneklerinden oluşan Emek Platformu, 24 Temmuz 1999’da “Mezarda Emeklilik Yasası”na karşı Ankara Kızılay’da 400 bini aşkın emekçinin katıldığı bir miting düzenledi.

Bu gelişme karşısında Meclis’teki görüşmeler durduruldu. Ancak 17 Ağustos 1999 depremi sonrasında Ecevit’in başbakanlığında koalisyon hükümeti, depremi fırsat bilerek bu yasayı Meclis’ten geçirdi.

Bu arada Türk-İş yönetimi, hükümetle bir uzlaşmaya vararak geri adım attı. Emek Platformu’nun diğer üyeleri bu uzlaşmaya tepki gösterdiyse de platformun bölünmesi sonucu hükümet ve sermayenin istediği oldu.

Tekel Direnişi

Tekel işçisinin güvencesiz bir istihdam biçimi olan 4/C statüsüne karşı 15 Aralık 2009’da başlayıp 78 gün süren direnişi de, işçi sınıfı tarihinde önemli bir olaydır. Bu direnişte mücadeleci bir sendikal anlayışın gerekliliği ortaya konmuştu.

Ancak başta Türk-İş olmak üzere işçi konfederasyonları, 26 Mayıs 2010’da genel grev niteliğindeki “Genel Eylemi” gerçekleştirmeyip geri adım atmıştı. Bu eylemde de sendikal bürokrasi, işçi mücadelesi önünde bir engel oluşturmuştu.

İşçilerin örgütlü olduğu Tek Gıda-İş Sendikası da, işçilere 9 Ağustos 2010’da 4/C’ye geçmesini önermişti. Emek kesimi, hukuki süreci etkileyecek bir mücadeleyi gerçekleştiremeyince Anayasa Mahkemesi de  4/C’yi iptal etmedi.

Tüm bu gelişmelere karşın Tekel direnişi, sosyal ve ekonomik hak mücadelelerinin sınıf ekseninde bir araya gelmesinde önemli bir tarihsel deneyimdir. Keza o direnişe katılan işçilerin büyük bir bölümü, seçimlerde iktidar partisi AKP’ye oy veren kişilerdi.

Hatta kimi işçiler, AKP’nin ilçe örgütlerinde görev almış olsalar da direniş sonucunda sınıf bilinçlerinde önemli sıçramalar olmuştu. Direnişçi bir işçinin “5 vakit namaz kılarım. Şimdi de 5 vakit komünist oldum” sözü tarihe geçmişti.

Birleşik mücadele şart

Bu tarihsel örneklerden sonra günümüze geldiğimizde, AKP’nin derin bir yoksullaşmayı öngören, emek karşıtı, anti-sendikal bir çalışma rejimini dayatan bu koşullarda, işçi sınıfının daha çetin bir mücadele yürüttüğünü, yürütmek zorunda kaldığını söyleyebiliriz.

Yine günümüzde genç işçilerin kimi direnişlerde militan bir mücadele verdiği de görülmektedir. Bu umut verici bir gelişmedir ancak sınıfa önderlik edecek, birleşik bir mücadeleyi örgütleyecek sendikal ve siyasal kadroların yokluğu da, önemli bir sorunu oluşturuyor.

Tabanın baskısı her zaman önemlidir. Nitekim bu baskı, Hak-İş gibi “AKP yandaşı”, Türk-İş gibi hükümetle uyumlu olan yönetimleri bile etkilemiştir. DİSK’in de katılımıyla bu üç işçi konfederasyonu, yaz başında ortak tavır almış, asgari ücret, düşük emekli aylıkları ve vergide adalet başlıklarını içeren ortak bir basın açıklaması yayınlamışlardır.

Taban baskısının önemi

Bu üç işçi konfederasyonunun ortak basın açıklamaları, TBMM’deki siyasi parti yöneticilerini ziyaretleri dışında geçmişteki Emek Platformu gibi ortak bir miting düzenlemeleri söz konusu olmamıştır.

Ancak taban baskısı, özellikle Türk-İş yönetiminin Ankara’da 20 Ekim 2024 tarihinde büyük bir işçi mitingi düzenlemesine neden olmuştur. 100 bini aşkın işçinin katıldığı Tandoğan mitingi, coşkulu geçmiş ve bir anlamda hükümet aleyhtarı bir eyleme dönüşmüştür.

Miting, Türk-İş yönetimi açısından bir “gaz alma” olarak değerlendirilse bile işçinin bu AKP düzenine olan tepkisini ortaya koyması açısından anlamlıdır. Hak-İş de, bu süreçte göstermelik birkaç miting düzenlemiştir. DİSK’in mitingleri de kendi çapında etkili olmuştur.

Günümüzde AKP’ye oy vermiş işçileri bile somut sorunlar karşısında eyleme yöneltebilmek önemlidir, gerçekleşmesi mümkündür, keza da gerçekleşen bir dizi eylem söz konusudur. Burada parti aidiyetinden ziyade emekçilerin somut sorunları üzerinden kitleleri harekete geçirmek önem kazanmaktadır.

Öncü işçilerin rolü

İşçi sınıfının günümüzdeki eylemlerinde, mücadeleci sendikaların, öncü işçilerin rolü ciddi biçimde önemlidir. Buradaki eylemlerde 20’li, 30’lu yaşlardaki genç işçiler dikkati çekmektedir.

İstanbul başta olmak üzere birçok ilde Türk-İş bünyesinde de mücadeleci sendika şubeleri bulunmaktadır. Daha üst yönetimlerin baskılarına karşın bu mücadeleci şube yönetimlerinin tabandaki işçinin de desteğini alarak harekete geçmesi gerekli gözükmektedir.

Nitekim 1989 Bahar Eylemleri’nde mücadelenin kıvılcımını çakan bu tür şube yönetimleriydi. Zaten bu eylemler sonucunda Türk-İş’teki sendikal yapılarda da değişim sağlanmıştı. Tabii ki şube yönetimlerinde görev alan sendikacıların daha üst yönetimler tarafından görevden alınması gibi risk faktörleri de söz konusudur.

Tüm bu olumsuz faktörlere rağmen tabanın desteğini alabilen sendikacılar, 2025 yılı başında bir milyonu aşkın işçiyi ilgilendiren kamu sözleşmelerinde önemli derecede söz sahibi olabilirler.

Bu kamu sözleşmeleri, işçi sınıfın mücadelesinde önemli bir mihenk taşı olabilir. Çünkü AKP Hükümeti’nin ücretleri baskılamaya dönük politikası devam edecektir. Çetin bir mücadele işçi sınıfını beklemektedir.

Sol fraksiyonlar

“Birleşik Emek Cephesi”nin oluşturulması konusu, sol, sosyalist parti ve oluşumlarda da tartışılmaktadır. Kimi “sol fraksiyonların” dar bir ideolojik anlayışla hareket etmesi, kendilerine bağlı işçi kümeleri oluşturmaları çözüm değildir.

Böyle bir anlayış, işçi sınıfının bütüncül bir mücadelesinin öneminin tam olarak kavranmamasına ya da “kariyerist” eğilimler yüzünden birleşik bir mücadelenin oluşumuna katkı sağlamamasına neden olabilir.

Herhangi bir fraksiyon ya da parti aidiyeti olmaksızın sınıfın temel sorunları üzerinden yürütülebilecek bütünleştirici bir politika, program ve örgütlenme, çıkış yolu açısından daha yararlı gözükmektedir.

Sendikal birlikler

Öncü işçilerin, mücadeleci sendika şubelerinin yanı sıra birleşik bir emek cephesinin oluşturulmasında yerel düzeydeki sendikal birliklerin de rolü olabilir. Örneğin Gebze Sendikalar Birliği, 1989 Bahar Eylemleri sonucunda kurulmuş, geçmişi eskilere dayanan bir birliktir.

Bu birlikte Hak-İş dahil üç işçi konfederasyonun şubeleri de bulunmaktadır, diğer memur sendikaları ve emekli örgütleri yer almaktadır. Gebze Sendikalar Birliği, 1 Mayıs’lar dahil bir çok etkinlikte ve eylemde ortak tavır alabilmektedir.

Eskişehir’de ve daha birçok yerde bu tür yerel sendikal birlikler, işçi eylemlerinde etkili olmaya çalışmaktadır. Tüm bu oluşumların bir emek cephesinin oluşturulmasında önemli rolleri olabileceği düşünülebilir.

Fazla zaman kaybetmeden işçi sınıfı açısından bir “Birleşik Emek Cephesi”nin oluşturulması, günümüzün önemli görevleri arasında kabul edilmelidir. Haydi görev başına!

Kaynakgazeteduvar.com.tr

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz