Koç Üniversitesi Hastanesinde ağır çalışma koşullarına, baskıya, mobbinge karşı Dev Sağlık-İş sendikasında örgütlendikten sonra işten atılan işçilerden Kenan Güngördü ile konuştuk.
Koç Üniversitesi Hastanesi, geçtiğimiz yıl ocak ayında temizlik ve portör hizmetleri için İngiliz şirketi Compass Group bünyesindeki Euroserve şirketi ile anlaştı. Şirket, dayattığı çalışma sözleşmesi ve uygulamalarıyla işçilerin iş yasasından doğan özlük haklarını yok saymaya, ücret zamları başta olmak üzere birçok haklarını gasp etmeye başladı.
Koç Üniversitesi Hastanesi’nin asli işlerini yaparken taşeron şirkete mahkûm edilen işçiler, hak gasplarının yanı sıra ağır çalışma koşullarına, düşük ücretlere, taciz saldırıları ve mobbinge, karşı DİSK’e bağlı Dev Sağlık-İş sendikasında örgütlenmeye başladı. Euroserve ve Koç Hastanesi yönetimi sendikal örgütlenmeye öncülük eden 3 işçiyi, personel eksikliğine rağmen “uygun pozisyon bulunmaması” sebebiyle işten çıkardı.
İşçiler, 17 Kasım’da hastane önünde “Sağlıkta taşeron ölüm demektir” pankartıyla işe iadeleri için basın açıklaması yaptı. Hastane yönetimi ve taşeron firmadan muhatap bulamadıklarını ifade eden işçiler 8 Aralık’ta hastane önünde direnişe başladı.
İşçi Gazetesi ve Direnişteyiz Org. muhabiri Esra Soybir, işten atılan işçilerden Kenan Güngördü ile çalışma şartlarını ve örgütlenme süreçleri üzerine konuştu.
Hastanede 11 ay önce çalışmaya başlayan Güngördü, taşeron işçilerin bir hiç olduğunu, ne olduğu belirsiz çalışanlar olduğunu ifade ederek “Aşağılama, mobbing ve her türlü baskıyla karşı karşıyaydık. Tabii bilinçli işçi olarak buna müdahale etmeye başladık. Bizim de ekibin bir parçası olduğumuzu söyledik, hatta başhemşirelere mesaj da attık. Fakat biz ekibin hangi parçasıyız? Çünkü ekibin dışındayız. Kaldı ki sağlıkta taşeron olmaz. Sağlık işinin bir ekip olduğunu söylüyorduk. Dolayısıyla buna itiraz ettik. Ama tek tek itiraz etmenin mantıksız olduğunu düşündük. Bunun üzerine de sendikalaşmaya karar verdik. Karar verdiğimizde benim gibi öfkeli, taşeron çalışmaya karşı olan birçok kişinin de olduğunu fark ettim. Öncü işçilere ulaştım, onlarla bu işi beraberce örgütlemek ve baskıya, mobbinge, insanüstü çalışma koşullarına itiraz etmek için sendikalaşmaya karar verdik” dedi.
“Koç Holding, okullarında sendikalaşmanın anayasal hak olduğunu öğretiyordur mutlaka”
Hastanede çalışan işçiler için, “Sendikanın iyi bir araç olduğunu fark ettiler” diyen Güngördü, sözlerine şöyle devam etti:
“Üç kişi olarak örgütlenmeyi başlatmıştık. Bir anda bu sayıyı yükselttik. Koşullar nedeniyle üye yapmaya dahi vaktimiz olmadığı halde molalarımıza, öğle yemeğimize, akşam yemeğimize çıkmayarak işçileri üye yapmaya başladık. Sayı 128’e kadar da çıktı. Zaman zaman baskılar da oldu; ‘İşten atılırsınız, niye sendikalı oluyorsunuz?’ Supervisorlar ya da başhemşireler tarafından ‘Ne yapmaya çalışıyorsunuz? Koç Holding böyle bir şeyi kabul etmez. İşten atılırsınız’ gibi alttan alttan uyarılar aldık. Aslında bunlar tehditti. Biz de sendikal hakkın anayasal hak olduğunu, anayasal hakkımızı kullandığımızı ve buna devam edeceğimizi söyledik. Devam da ettik. İşten atma tehditlerini yaydılar. Korku havası hastanede yayılınca istifa edenler de oldu.
Biz anayasal hakkımız olan sendikalaşmayı gizli gizli yapmaya başladık. Bakın bu bir suç değildir. Bunu Koç Holding fakültelerinde, okullarında öğretiyordur mutlaka. Çalışma yaşamıdır, anayasal haklardır… Anayasal haklarda sendikalı olma hakkı da var. Biz de bunu kullandık.”
“5 dakikada 10 kez aranıyordum”
Ağustos ayında taşeron şirketteki 300 kişiden 128 üyeye ulaştıktan sonra baskıların ve mobbingin daha da arttığını, üç kişinin yapacağı işi bir kişinin yaptığını, normalde 18 hastaya bakmaları gerekirken 2-3 kata birden bakmaya başladıklarını belirten Güngördü, yaşadığı baskıyı şu şekilde ifade etti:
“3-5 işçiyle bir araya geldiğimiz anda, içeride kullandığımız telsizler var, hemen beni ondan arıyorlardı. Bir öğlen yemeğini beş dakika içinde yiyordum. O beş dakika içerisinde en az 10 kere aranıyordum. ‘Kenan Bey ne zaman bitecek, hemen gelmelisiniz, ne zaman geleceksiniz? Kenan Bey ne konuşuyorsunuz? Onları tanıyor musunuz?’ gibi sorular sormaya, beni onlardan koparmaya başladılar.”
“Yukarıdan talimat”la işten atılmış
Baskıların ve mobbingin artmasıyla örgütlenmeyi daha da hızlandırdıklarını kaydeden Güngördü, “Üyelikler devam ederken baskılar da devam ediyordu. En sonunda bizi çağırdılar ‘Ne yapıyorsunuz?’ dediler. Biz de ‘Anayasal hakkımızı kullanıyoruz’ dedik. Dediler ki ‘İşinize son veriyoruz.’ İşime son vermelerinin nedenini sordum. ‘Yukarıdan talimat var’ dediler. Yukarısının kim olduğunu sorunca kimsenin bir cevabı olmadı. Sendikalı olduğumu, öncü işçi olduğumu, temsilci olduğumu söyledim ve işime bundan dolayı son verdiklerini söyledim. Hakkımda tutanak yok, hiçbir şikâyet yok. Buna rağmen atıldım ben. Zaten SGK’dan gelen mesajda da işverenin haklı sebep bildirmeden sözleşmeyi feshettiğini söylüyor.
Geçim sıkıntısının olduğu, ekonomik kriz koşullarında ben ve işçi arkadaşlarım işsiz bırakıldık. Sözde sosyal ve ekonomik politikalar üreten Koç bugün işçilerine bunu yapıyor. Sermayenin hepsinin aynı düşündüğünü böylece öğrenmiş oluyoruz” şeklinde konuştu.
Dayanışma çağrısı
Güngördü, sözlerini “Kamuoyundan da Koç Holding’i teşhir etmelerini, Koç Holding’e hesap sormalarını, Koç Holding’e bağlı olan tüm fabrikalarda da grevler, boykotlar, protestolara davet ediyorum. Biz direniş alanındayız, direnişimize devam edeceğiz. Direnişimizi yükselteceğiz” çağrısıyla bitirdi.